Üç Yüz Altmış Beşinci Rüya 3

İSA KARATEPE
Üç Yüz Altmış Beşinci Rüya 3
 
Yine sensiz geçireceğim zaman içinde, uzun bir 365 gün daha var biliyor musun? İçinde tüm mevsimlerin sabahında güneşi, bulutları, belki de tüm renkleri kara bir fırça darbesiyle gözlerimin ucunda bırakarak, belki de gece portreleri sunarak güne şahitsiz, geceye tanık bırakacaksın beni öylece, biliyorum.
 
Bazen öylesine korkuyorum ki kelime üretmekten, yeni anlamlar bulup başka dillere söyletmekten. Sevgi adına saf, yalın ve özgür şiirler üretip; bir uçurumun, bulut sonrası bir yağmurun, belki de bir gökkuşağının ucundan boşluğa salmayı öylesine istiyorum k. Bir gün düştüğü yerde şiirli çiçekler olur, dile gelir diyorum kardelen kimliğim. Olmuyor biliyor musun? Birçok defa denedim boşluğa şiir yazmayı. Kelimeler kırılıp düştükçe boşluğa, daha yaralanır oldu ve bir bumerang gibi dönüp dönüp yine beni buldu, bilir misin?
 
Kendime yazdığım şiirler gibiydi hayat, artık yazmıyorum, çünkü kendimi geçmişte bir sis bulutuna emanet bıraktım. Geçen her gün, sanki eksi yazılı bir çizikti alnımda; şimdi aynaya baksam, çocukluğumda düştüğüm kiraz ağaçlı o bahçe aklıma geliyor ne tuhaf.
 
Ne tuhaf ki; her şeyde sen yoksun diyorum, çünkü hiçbir şeyim yok, çünkü…
 
Bir üstadın* dediği gibi: “Geçmişte kaybettiğim bir yıla öylesine acıyorum ki, seksen yaşında rahmete ersem, kimse yetmiş dokuz yaşında öldüğümü anlayamayacak.”
 
Uyansam rüya aslına dönecek gibi, tek meselem, bu rüyayı hiçliğe yormak kadar zor sevdam, bilir misin? Bak, yeni bir yıl gelip konuyor penceremin önüne. Bir serçe kuşu havalanıyor, kar tutmuş dallara ayak izini bırakarak.
Köşede bir yoksul flüt çalıyor, soğuk bir kuruşun sıcağına. Oysaki elleri birazdan buz kesecek ve susacak bir kuruşun eksikliğinde aşkları.
 
Ve ben bir flüt sesi gibi, içime sensizliğin kadavra kimliğini çoktan gömeceğim. Evet, bir yeni yıl daha tren gürültüsü sessizliğinde geçecek gözümden. Noel Baba alnıma eksi bir çizik atmak için, hediye paketiyle kandırmaya çalışacak şöminenin başında.
 
Ne tuhaf, doğum günümdeki saklanışlarım geliyor aklıma. Çocuklar çalmasın diye bir mumun karanlığında, seni dudaklarımda saklayışımı bilseydin, yemin ederim ömründe bir daha dilek dilemezdin.
 
Doğum günümdeki tüm mumlar kendiliğinden yanıp sönüyordu, oysaki daha pastamı yemedim diyordum, yokluğunu arayarak.
 
Ve şimdi, önümde bir dilim pastayla yine yıkılıyorum, bilsen. Bir çocuk daha aç diyorum dışarılarda, bir anne hastane kapısında yavrusuna yanıyor, bir kibrit düşüyor yoksul ocağına ve ateş düştüğü yeri yakıyor, yüreklere inat. Biliyorum ki sen yıllarca sönmedin şuramda. Bazen sirenler içinde geçtin, çaresiz bakışlar içinde gözümden. Bazen de yetişemediğim bir trendin peşinden.
 
Biliyor musun?
Yorumsuz hayatımı, bir rüyaya yoracak kadar zamanın vardı sevgili. Ama bir mumun çoğaldıkça ateşi, dileğimi değil yaktığı ömrüm kadardı erimiş kimliğim ve arttıkça mumlar, söndüremediğim kayıp yıllardı.
 
________________
* Cesur Kubat
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir