Dil Kapısı

MÜŞTEHİR-KARAKAYA-2

MÜŞTEHİR KARAKAYA
Dil Kapısı
 
-a dedim-
 
ıslak ve kaygan bir zemindir dil
kaydırarak söyletir söyleyeceğini
yürek işidir dilleşmek
ezop masallarından çıkmış gibi
hem acı hem tatlıdır
 
yüksünmeden diyebilmek içindekini
yalamak en ince fikri
kör olmamak için
kor iki dudak arasında
dili sürçmektir bir sevdayı öldürmek
zamanın kinini çoğaltarak
ya da
uyurken edebinden
uyandırmadan sabaha sevgiliyi
öpebilmektir
 
bir yaraya dokunmak
dil düşü görmektir
ıslak bir yağmuru ertelemek
 
-be dedi-
 
yüzyıllık bir meseldir belirsizlik
ama neden
ihtiyar bir düşü kaldırmak
dünyanın en övülecek işidir
savaşçının matarasındaki şimşek
dil kıvrımı kadar
bir ateş dansı çizer
körkütük bir adamın
en yalnız yıllarını
tutar bu dansa yaslar da
kimi esen sert rüzgar
kimi aşınmış kuyu ipi
bir derenin ağzında
ölümsüz resim çizer
 
dilden dile gelen yaz
bir mermi gibi sessiz
ıslatsa kan dudaklarını bir perinin
keskin ve acı bir dille
yara alır ölümden beter
kalbi ölümsüz savaşçının
 
-ce dedik-
 
kimya sandığımız şey
bir ceviz ağacının cesedinde
tut ki
süs diye astığı çiçeklerdir
iki dudak arası mesafeleri
bir asır boyu aşamazken
bin fersahlık uzaklık
göz kırpması kadardır
bir tutam nota alıp sürse
en kalın yanına dilinin
dört nala dolu dizgin
sürdükçe namluya kelimeleri
bile en derin vadileri
geçiveriyor bir atlayışta
dilsiz bir yıldız bile
yağmurun sırdaşıyla
çiçek açan dal olur
 
hey benim kumrularım
bu uzun ölüm mızrağımı
hedefini şaşırmış bu kapıya astınız
halden dile geçerken
nedense
tüm kozlarınızı paylaştınız
 
 
25 nisan 2012
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir