MÜŞTEHİR KARAKAYA
 İsyan Kapısı
 -önceden-
 üç beş ömür
 onbeş ömür lulu
 kraliçenin tacına denk
 güneşin su içirmesi ay’a
 ve sarması kollarıyla
 ömrün ömürle biçilmesine
 denk düşer
 ayın hastalanması
 lulu güneşin ölmesi
 bu kadar elemi
 taşımasıdır isyan
 kraliçenin ağlamasıdır
 kralın bozuk lisaniyla
 ömrün geçilmesidir lulu
 kralın tahtından
 taş kokan soğuk revaklar
 isyan
 söndürülmüş vezüv alevi
 yağmurlarla gelen
 bir dizenin peşine takılıp
 kovulmasıdır saray bahçelerinden
 çat kapı kraliçe
 krallığa layık değilse eğer
 dağları un ufak eden
 alışkın olmadığı
 kapıları açan ölümcül hastalıklara
 orda durmaz lulu
 hiç duymamıştır ömrünce
 bu kedere
 bu isyan dolu kelimelere
 kıyamadığından
 başından inderemediği taca
 ve kadere
 elbet güneşin ayı sardığı yerde
 kırarak bir kere daha
 kalemini
 lulunun yüzüne düşen perçemine
 kurban verecekti
 işte bu kral
 ölüme giderken
 hep olacaktır lulu
 sözlerini ağırdan alanlar
 ve bilmeyecekler
 kalemin yerine
 dile gelen isyanın
 aslında kralın kraliçeye
 ihaneti değil
 olsa olsa kraliçenin
 başından indiremediği
 ay halesinin
 ışık düşürmesidir yere
 -sonradan-
 sessizlik bizi yer
 sonsuzluk için açılan kapıdan
 yirmi yıl geriye gitmenin adı
 isyan
 bir sabah bir adam
 koparırken gülünü kraliçenin
 ona bağırmasıdır
 kaf dağına uçan simurg bizimdir
 ekmeğin
 şakağımızdan düşüp
 karnımıza değdiği o yere
 andolsun içecek suyu olmayana
 her harfin beline yüklediği güçlü zamana
 arafa giden ipi kendisi bulana
 yusuf’u kuyudan çıkaran kervana
 ve ben sana demedin mi diyene
 ve uyluğundan cinsini çıkarana
 bekleyeni sessizlik bilir
 sırra dair
 ki ey isyanın ucunu tutup
 beline bağlayana
 beni aş sonra diyen
 kalbimizdeki söz bukağılarını çözen
 bakmışız hava kararmış lulu
 sürttükçe ayaklarımızdan ateş çıkaran
 bir sürgündür
 bizi
 saraya iten
 -şimdiden-
 bir kadın sözlerini yerse
 ışığa kıyamaz
 kendini asarsa maunun ibrişimiyle
 geceye kıyamaz
 örterse penceresini
 palmiye yapraklarıyla
 susana kıyamaz
 yanılmak için
 ya güneşin altında duracak
 ya boşaltacak zembereğini
 ay ile yıldızların
 ve adam
 öyle üşürken lulu
 bir bilinmezlik içinde
 paçasından akan isyanın
 dışında kalan tüm taşlarını
 sarayın içine taşıyacak
 güneşin ayı bürüdüğü yerde
 üstünü örtecek
 tüm
 coğrafyaların
18 mayıs 2012
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

 
  