Kırk Yılda Bir…

CANEY

Kırk Yılda Bir…
 
kırk yılda bir… I
 
bana gözyaşlarını gösterme anne
söyle yazgısına çarptıkça kendini azdıran bir yüreğin
kırk yılda bir kırklara karışacakken
akdeniz’de işi ne

bir açıklaması olmayacak mı hayatın
hep yazgı mı denecek insanın doğumuna
ölümüne evlenişine

bir şey söyle
oğlunun kırk yılda bir adam gibi sevişine
bir şey söyle
aşkın da ölümün de sormadan gelişine

nasıl olur yok mu sonsuzu anlatan bir masal
ben şimdi çocuklara ne derim anne
kırık bir tekneyim çılgın sularda içimde kırık bir dal
artık kırklara karışır giderim anne

kırklara
ışıktan ırmaklara
o zaman belki de gölgemle süslenir cenazeler
beslenir de güllerle yeniden boyverir hayat
benden bir fısıltı karışır tüm halaylara
benden bir rüzgar
denizlerden dağlara

gözü kara yarınlar dökülür avucumdan
gülümseyen bir idamlık kadar gözü kara
kırkındayım yeni uyanmışım uykumdan
artık yeni bir şiir bırakırım tüm kapılara

artık kıyıda yıkıla yıkıla,  kuleler
ve deniz kızlarına saraylar  yaptığım kumdan
sağalmaz yaralarla dönerim
dönerim yakıla yakıla düştüğüm her uçurumdan
farkındayım
çaresi yok
bir kez uyanmışım uykumdan

düşümde gelincikler
içimde gencecik bir keder var
babamı düşündükçe  oğlum geliyor aklıma
diyorum şimdi Fatih de beni anar
ama alışamadım işte benim de bir baba olduğuma
hala gençlik kokar bütün sokaklar
hala gözlerim çocuk
hiç böyle yanmadım şimdiye kadar
içimde gencecik bir keder var

bana gözyaşlarını gösterme anne
ne kar yağar buralarda ne kimse kimseye ağlar
ne masalcı kadın var ne kardeşlerim anne
ikibinbir yılında akdeniz’de bir bahar
yaşadıkça artıyor acı
ne yağmurlar bitiyor ne de işlerim anne
ıslanmış kağıtlar gibi günler ve dağılıyor yaşamak
artık kırklara karışır giderim anne

ölüyor sözcükler yaralı atım
herkes elinden geleni yapıyor anne
bense yüreğimden geleni yaptım
aklıma inat öyle deli öyle divane

aşk varken daha ne yapayım
yeni tanrılar bulup onlara mı tapayım
dünya tarihinden bana da düşen bu
aşk
yalnızca bu  benim payım
kırklara karışma zamanı şimdi
nasıl kopayım anne

kırk yılda bir sonsuza dek göz kırptım
hayatsa hep gözlerini kaçırdı anne
belki de yeryüzünde kocaman bir ayıptım
belki de şiir hep benden kaçardı anne
ya da ben kaçardım karanlıklardan kendime
ne yapar eder yıldızlar düşürürdüm sokaklarıma
sonra beni neden doğurduğunu düşünürdüm anne
düşünür üşürdüm anne

ve sonunda düşürdüm anne
uğruna inandığım yüzüğü bir çığlık anında
ve o an dağları çok özledim
anladım ki ben hala kürdüm anne
ama bu deniz akdeniz sessizce sardı sonsuza beni
yüreğime sürüp giden bir şiir
ateşten bir nehir düşürdüm anne

şimdi ben şehir şehir sürülüp kovulan yalnızların
yollarda söylediği şarkılardan biriyim
ne bana inanan varmış  ne  özleyecek biri yarın
bütün bildiklerim yanlış ve sözlerim yalanmış anne

kapanıyor artık herşey o uzun konuşmalarda
günler hızla kapanıyor anne
avukat ben hakim ben sanık ben
dalıp gidiyorum duruşmalarda
ve sokaklarda bir bilsen
çocuklar beni çocukluğumdan tanıyor anne

dayanmak çok zor anne
dindirmez artık en serin gülüşler bile
içim yanıyor anne
çözülmez bir düğüm bu bağlandım bile bile

artık giderim canımda bir tek yara
giderim sonsuzlaşır kederim
aşktan bir dilek aşktan bir dua
kırklara karışır giderim

kırklara
yalansız yakınlıklara
içimde gencecik yeni bir şafak
güneşler serperim karanlıklara
bağışlar beni hayat ölüm bağışlar beni
açarım göğsümü sonsuz bir yağmura
ateşte açan gülüm bağışlar beni

bağışlar beni babam ömrüm bağışlar beni
bağışlar kartopu oynarken üşüyen kardeşlerim
oğlum fatih, kızım esra
bağışlar beni

artık ne yalan ne gerçek
içimde dua ve dilek
canımda bir tek yara
karışır giderim kırklara

 

kırk yılda bir… II

bana gözyaşlarını gösterme bebek
bilemezsin nehirler mi taşacak yüreğimden
içimden alev alev bir deniz mi yükselecek
söyle senin de vardır mutlaka bir hikayen
paramparça mıdır benim gibi göğündeki yıldızlar
karışmış mıdır birbirine geçmiş ve gelecek

karışmıştır ama çağla gözlerine gözlerimden bir ışık
yazgından bir parça yüreğime yüreğinden
bir kapı kapanmış bin kapı açık
benimse aklım karışmış neden

yıllarca yaşanacak hiç bilinmeden
ölümler hep bir aşk aşklar hep bir ölüm bekleyecek
yalnız senin sevincin buzdan gözyaşları üstünde sarsılmadan danseden
mutluluk sensin bebek

bazen çok kararlı bazen çok ürkek
sensin uçurumlara taşıyan ruhumun yollarını
sonra ansızın sonsuza çıkaran sensin bitanem
anlayabilir misin nedir hep bulduğunu sandığın anda kaybetmek
nedir boynubükük çekip gitmek
gidip de yazgının gizemini düşünmek
işte benim hikayem
akıl yetmez şiir uzar dayanmaz yürek
küçükken komşular dermiş anneme
bu çocuk garip bu çocuk delirecek

delirecek en aklı başında sözcükler bile şiirlerde
karışacak mevsimler kararacak gözlerim
kaybolup gideceğim gencecik bir kederde

bilmiyorum yazgıma mı karşı geldim
çok mu ayıp ettim hayata karşı
nasıl düştüm bu derde
kaybolup gideceğim gencecik bir kederde

bir şey söyle
kırk yıl sonra seni bulmasına yüreğimin
bir şey söyle
hayat kimin ölüm kimin aşk kimin

kimin bendeki cennet kimin can kuşum
kolay mı aşkı çağırmak bitirmek ya da
daha sen yokken bebek sonbaharda doğmuşum
iki yıl aralıksız ağlamışım dünyada
babamın tek oğluyum anlaşılmadı huyum
ya prensesti gördüğüm ya ejderha rüyada
hep kendimle konuştum kar üstünde uyudum
masallarda binbirgöl düşümde binbir ada

herşey anlatılmaz bir umuda bıraktıkça kendini
çoğaldıkça kanım içim yandıkça seni aradım bebek
gurbetlerde boyverdim her yan ihanet ini
gün oldu saçlarımı gururla ben de taradım bebek

hep seni aradım güzel kızları arasında ülkemin
ıslığında rüzgarların şarkıların çığlığında
aradım hep sırrını yüreğimdeki nemin
gece karanlığında dolunay ışığında

ve birgün istanbul’un bir cinnet sağnağında
ilk kez yapayalnız düşündüm akdeniz’i
beşiktaş’da kadıköy’de üsküdar’da
gençliğim sularda köpük köpük son vapurların izi
tanrım dedim koma beni darda
bir başka kumardı benim ki yazısız turasız
son kez ağladım üsküdar’da

ağladım ve yeniden aradım tanrıyı yokta ve varda
aradım yoktu sularda saklı bir inci
kurşun ve kan izine karışmış yazılar duvarlarda
içimdeki tek özlem birgün seni bulmanın sevinci
ve acılar ardı ardına

uzun sürmedi sokaklarda
kaçak sigara satışından kurduğum düşler
uzun sürmedi gençliğimin çığlıklaşması şafaklarda
ve yaşadıkça her yerde çıktı karşıma
film setlerinde gördüğüm sahte gülüşler
gerçektir ama ölüm ve sevda bir de sonsuzluk
farketmezsin gizliden gizliye kanına işler

artık düşümde gelincikler
içimde gencecik yeni bir keder var
ölümü düşündükçe sen
seni düşündükçe yaşamak geliyor aklıma
diyorum senin de en az benim kadar için yanar
hala senin içindir dolandığım bütün sokaklar
hala yüreğim çocuk
hiç böyle sevmedim sonsuza kadar
içimde gencecik yeni bir keder var

içimde gencecik yeni bir bahar
delirir gözyaşını silerim bebek
ve sar beni artık akdeniz’e sar
kırklara karışır giderim bebek

kırk yılda bir sonsuza dek göz kırptım
sen çağla gözlerini kaçırdın bebek
suç benimdi belki yazgıma çarptım
sen bütün aklımı uçurdun bebek
uçurdun karanlığa sevdanın kuşlarını
susuşlarını koydun önüme yeni yokuşlar koydun
gittin ufkun en varılmaz yerinde durdun bebek
yüreğimi yalnız sen vurdun bebek

ve sonunda içirdin bebek
sütü çığlık çığlık avcunla akdeniz’den
sana hiç küsemedim ağır bir acı sözden
geldin canıma girdin bebek

iste giderim dönüşürüm rüzgara
giderim sonsuzlaşır kederim
aşktan bir dilek  aşktan bir dua
kırklara karışır giderim

bırakarak sana kendimi herşeyim senin olsun
al hepsini iyi sakla işte bu geçmişim işte bu geleceğim
ve sakın unutma seni nasıl ve ne kadar sevdiğimi
arkadaşım sırdaşım canım bebeğim.
 
kırk yılda bir…  III

bana gözyaşlarını gösterme hiç Akdeniz
gösterme deniz kızlarının gözlerinde maviyi
mümkün mü artık söküp çıkarmak bu yarayı bu tenden
şiirin yüreğinden bu ateşten çiviyi

bir çığlığa kat da söyle aslında nedir iyi
nedir içim yandıkça inadına küllenen
çözsem diyorum artık bu sonsuz bilmeceyi
nedir bana göre hayat
kimim ben

meğer benim gözyaşlarım değilmiş bütün şarkılarda
nakarat
aşkın karanlığında gizlenen bir yazgıyla
hayata bir soruymuş kırkyıldır süren hayat

bense uçurumlarda hep aynı bir rüyayla
yağmura göre bir adam sandım kendimi çoğu zaman
eylül ve nisan aylarında yüreği bir dağılan
ve söyleşip duran tanrıyla dolunayla
sonra dağlara göre sandım kendimi sonra denize göre
rüzgarlarla yarışan doru bir tayla

derken ne eylüldü ne nisan
sımsıcak bir yürek ve sıcak bir haziran
çıldırabilir sonsuz sevince insan

sonsuz bir şarkı istiyordum bir aşk fısıltısından
oysa ben buna göre de değilmişim  neye göreyim
hiçliğin şiiri mi kırk yılın arkasından
nerdedir yerim
kalmışken yüreğim onun ateşten yüreğinde
nereye nasıl giderim
ne yaşarım yarına

bakabilir miyim akdeniz’in gözyaşlarına
yağmurunda yıkandığım uğrunda yandığım düşler
nice yalanı gerçek sandığım düşler
tutmazlar şimdi elimden
yazgım sır vermez bana
artık kırklara karışır giderim
ve saklar sırrını hayat
gözyaşlarına
gözyaşlarına…

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir