YAREN KAYIP
 Çıkıp Gelse Uzaklardan
 Bilmez mi ki
 Sırattır gülüşüyle ölüşümün arası
 Nuh'un tufanı kopar her gün içimde
 Kuyuda unutulur mu hiç Yusuf
 Güzelliğin sahibi değil mi ki O Allah
 İlla bir kervan yollar Kenan iline
 Can bildiklerin seni kuyulara itince
 Varsın Mısır'ın tacı tahtı kül olsun
 Züleyha'nın kalbi zindan içinde…
 Ölüm de ölmeyi dilenecekti İsmail'den
 Çalmasa rıza bıçağını boynuna
 Musa ise Hızır'ın yoldaşı
 Söylesin Asiye
 Kim bekliyor Firavun’un tahtında
 Yanılıp diyecekti az daha Meczup
 Bu ateş İbrahim'i de yakar narında…
 Oysa Üveysidir bizim gönlümüz
 Kim demiş görmek gerek sevmeye
 Hem aşkın rengi yok, ırkı yok inan
 İnanmazsan sor Habeşli Bilal’e…
 İçimde bir Taif ağrısıdır yüzü
 O'na (s.a.v.) değmese, bana değse her taş
 Ey gönül Sultanımın sadık yoldaşı
 Belki vuslat olurdu bir kere düşse özümden
 O mağarada senin gözünden düşen yaş…
 Karanfil kokar Kerbela sokaklarında
 Biri güzel biri iki kere güzel olan aşkına
 Hangi yağmur yeter bu kanı yıkamaya
 O günden beri vuslatın şiirdir
 Her yağmur sonrası kokan toprakta
 Hem türkü değil ağıttır Zeynep’inki
 Gözyaşları saklıdır her bir yudumda…
 Aşk diyorlar ya, aç susuz beklemek belki de
 Bağdat kapısında bir taşın ayakucunda
 Öl deyince ölmekmiş asıl murad
 Ol deyince olduranın (c.c.) Adında…
 O Yâr ki hasreti Bahreyn’i gönül yurdumun
 Bilmedim Rabbim cennet hangi kıyıda
 Genzimde miski amber kokusu siyah bir örtünün
 Ve beyaz yasemenler, Cennet gibi kokar avuçlarında
 Bir âşık ki ölmüş diyorlar ardından sevdiğinin
 Başını vura vura taşlara
 Ben ki âşıklığımdan ar eylerim
 Ancak boyun büküp ağlarım Eyüp'te bir avluda 
 Bir Aşkın sahibi şahittir gözyaşlarıma
 Bir de O'nu (s.a.v.) konuk eden Medine diyarında…
 Menekşeler diyorum nargını O’ndan almış olacak
 Bir gülse sanki tüm dünya huzur bulacak
 Hani gelse diyorum, çıkıp gelse artık o uzaklardan
 Gelse; İstanbul o vakit Şehr-i Yâr'im olacak…
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

