ALPER GENCER 
 Kara Sessiz Gemiler Geçiyor Geceden
 kara sessiz gemiler geçiyor gecenin üzerinden, ağır ağır…
 göğün alnacında yaşıyorum nicedir yapayalnız bir korkuluk gibi.
 çok süredir bakmıyorum aynalara, bilmiyorum, çok süredir nasıl görünüyorum acaba?
 neremden tutuşturmaya başlamış beni bu hızla büyüyen yangın?
 sıcağın tenimde çığırından çıktığı o ilk anı unuttum
 sıcağın teminde geciktiğini görüyorum
 nasıl duruyorum mezar mezar hatıralarımla yüklü
 karşısında birbirine yaslanmış onlarca konteynerin?
 kendimin dayandığı çürük bir asa
 gibiyim, sanki öldüğümü bir ağaç kurdu haber verecek dünyaya.
 gemiler geçiyor, kara sessiz, ağır ağır gemiler…
 kulaklarım tanıma gelebilecek bütün kalıntılardan uzak,
 uzak beni çeperlerimden dışarı zerk edebilecek bir yağmur sesinden bile!
 halbuki ayın kendini gizlediği bulutlardan rahmet boşansa bir
 boşansa göğsümü kilitleyen bu kalın zincirlerden halkalar…
 niçin bütün yıldızları kaçıran bir korkuluk görevi verildi bana?
 neden gökte bir korkuluktan kaçan değilim?
 ay tutuk, yüzleşmemi ister gibi kapatmış kendini bana,
 yüzleşmemi ister gibi geçmiş günlerimi bütün göklerime bağlayan ateşli bir uçurtmayla!
 bakınca bir tuhaf oluyorum dünyaya ve ona giydirdiğim bütün bu renkli zarlara
 bir kuyu, asamdan düşersem içine alacak beni; zifiri!
 korkuyla bağladığım dizlerim çözülmesin ya rabbim, dudaklarım tozlanmasın asfaltla
 gülümser çehreler geriyorum beni güneşlerden ayrı koyacak bir branda,
 bir çit, bir duvar gibi duruyorum, mesafeli ve çoğu zaman küskünüm kendim olmakla!
 işte itirafa zorlar gibi soğuk bir namlu dondurmuş beni,
 soğuk, ensemden sırtıma ve sokumuma akıttığım ter de!
 işte nereye dokunsam orada beni bulan yalanların o gümrah sesi
 hemen her gece uyandırıyor beni derin uykularımdan.
 “ben değilim! ” diyorum bu, “ben değilim! ”; yeminle, antla, imanla,
 ben değilim okunaklı bir anlamla dükkanların önünden iç rahatlığıyla yürüyebilen
 niyeyse korkuyla kendinin peşinde koşturan o zavallı titrek kişiyim ben!
 bir kuyu, uykuya düşersem içine alacak beni; zifiri!
 zekamı-olmuyor! -atamıyorum bir türlü yabana
 bir türlü bırakamıyorum bakışlarımı üryan
 nereye baksam orada bir gül bitirebilirim sanki, bir diken!
 rabbim, rüyalarla bezeme benim gerçekliğe dayattığım bu amansız temsili!
 küskün olmam bundan demek –evet, bunları da hatırlayabildim demek-
 bir suç gibi utanıyorum her şeyden, bir günah gibi alçalınca yere basıyor çünkü ayaklarım
 bana nazil olunmuş bir candır, sade bir can,
 ötesi yok bunu hep kendime unutturuyorum bütün övgülerin sahibi!
 ama sen bu hatıralarla yüklü günahları üzerinden çektim diyorsun, doğrulttum belini
 yükselttim senin şanını, itibarını ve bana sevgiyle yönel diyerek göğsümdeki demiri
 bir çırpıda söküp alıyorsun ah! , şükürler olsun, inşirah!
 kara sessiz gemiler geçiyor ve halliceyim beni içine aldığın geceden
 düşündüğünü görüyorum beni, izlediğini, sevdiğini sevdiğini sevdiğini
 sen; rahman ve rahim! beni tepe tırnak iyice soy!
 ayağımdan, dizimden, avcumdan,
 alnımdan uzak koyma hiç zeminlerini!
 “ahd ü misak! ”, bana en yakışan sözsün, söze en yakışan sen!
 uzağım uzağım uzağım sana yakın ve tıpatıp kendim olmaktan
 zerre kadar fikrim yok acaba şeyhimin evi bana kaç vesait uzakta?
 kimin köpeği olacaksam olayım, tasalanmam takılsın bana bir tasma!
 o teslimiyet çadırında isterim ki alınsın elimden emir
 emreden de sensin, fent eden de… hayır da şer de sendendir
 işte bu gemilerin karşısında kıskıvrak yakalandığım gece
 öncemden ayrı dursun beni bu izleğe kandıran demir!
 biliyorum yük de değil türlü hileyle saklanmayacak olan bu delil
 cehennemde müebbet kalacak kadar cürüm sahibi kıldın beni, sana milyonca teşekkür!
 ah beni şiirlere gark ettiren karanlığım, hücremin izbe yalnızıyım
 bu dünyada bedenime hapsolmuş bir ben ki; kavuşmam ancak ölümümledir
 ölümledir sabrımı zamanın kıskacından hidayete vardıracak olan dehliz
 bütün kilitleri denedim, hiçbir kilidi açmayan bir anahtar koleksiyoncusu çıktım!
 denedim, diploma gölgelerinde bronzlaşmıyor tenim
 bana gözümü gör edecek yakıcı bir güneş gerek ya rabbim!
 isterim ki bu şiirle sana biraz olsun yakınlaşabileyim
 sana uzak bana dert olan bu canımdan tek ses: “ah! ”
 sarakaya alınmış bir tefekkür -hamd olsun- dürtüyor beni
 oruç olduğumu unutuyorum ramazan haricinde bazan
 haz kavminde bezim yok desem ne de çok yalan olur
 kara sessiz gemiler geçiyor geceden, benden, geçmişimden
 elimdeki uçurtmayı bir yas bayrağı gibi taşımaya başladım
 canımdaki cıva ısındı ısınacağı kadar, çatlatacak kalbimi artık
 sonra sana dönüşecek senelerce biriktirdiğim kıraatim
 kara sessiz gemiler geçiyor geceden, ağır ağır…
 korkutuyor beni şimdi geçmişimi hep bilecekmişçesine âtim!
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

