Samira’nın Sam Vuruğu Gözleri

MEHMET SAİT YAKUT

MEHMET SAİT YAKUT
Samira’nın Sam Vuruğu Gözleri
 
I.
 
Sürüyüp saçlarından düşlerimi hayata
Döşte tufan koparan bir aşka yor istedim
Kavimler geldi göçtü aklımın kıracından
Otağlar sökülüyor,
Sarsılıyor ehramlar
Korkuyor
Yongalarımdan yarattığım adamlar
 
Arraflar, fincan okuyucuları
Çöl kahinleri gayba saf tutmuş gece
Gelip geçen katarlar yaramı efsunluyor
Aklımı kusacakken azap gününden önce
Samira’nın sam vuruğu gözleri
Önüme dökülüyor.
 
Yılanlar raksediyor gözlerinde samira
Ellerin firavnlara müşfik ve rahim
Ne Musa geçer Nil’den
Ne zehir uçar dilden
Sen kıvrım kıvrım oynaşırken samira
Yılanların tıs tısları beni boğar bilirim..
 
Teninde firavnlardan kalma günah izleri
Yılanların dansından çentik çentik kıvrımlar
Samira sen mi tuttun Musa’yı yakasından
Ilgımlar boşaltıyor göğe uçkun ellerin
Hiç mi yok nasibin Meryem’in duasından
Ehramları süslüyor kahkaha çiçeklerin…
 
Akrepler beslenirdi tortularımdan
Ben ıslandıkça kokan bir yağmur ölüsüydüm
Gövdem azizlerden dökülen cüruflarla kapanmış
Su görünce boğulan bedevi köylüsüydüm
Suyu terden tanırım, teri korkularımdan
Yok bende
Yok öyle bir güzellik nehirlerde yıkanmış…
 
II.
 
Koca bir kum saatidir akıp gidiyor Sahra
Sarıdır kum akıyor, zehir-zakkum akıyor
Eksibe gölgesidir Samira’nın düş yeri
Sam yeli tırpan gibi dolanır saçlarına
Kavlanmış yüreğini sahra’da kum yakıyor.
 
Kum fırtınası
Kahır kumkuması Samira,
Su sanıp soyunduğu ılgımlara aldanmış
Taunlu nefeslerle kapatmış ikbalini
Fal oklarından çıkan her yalana inanmış,
Koca bir kum saati devrilmiş gibi sahra
Ve Samira,
Gözleri kumda pişmiş yılan gibi bakıyor.
 
– Sırmalı bürdesiyle bir Mezopotamyalı
Samira’yı kum falında raksederken görürmüş
Çöllere revan olup Sasani’li yiğitler
Kisra’dan Samira’ya haberler götürürmüş
Rakkaseler taş kesmiş, kahkahalar mumyalı
Firavnlar mumyalanmış, pis kokuyor lahitler.
 
Melikeler kahrolmuş kasırlarda matem var
Samira’nın gözlerinde umarsız bir sitem var
Hüdhüd kuşları artık gelmiyor ötelerden
Samira,
Sam vuruğu göğsüne zehir za’feran sürmüş-
 
Samira’nın o sahir gözlerinde
Kisralara diz çöktüren izzet ve haya
Kavimler, kabileler han-u manlar dağılmış
Otağlar sökülüyor
Kırılıyor kervanlar
sarsılıyor Samira’nın süslediği ehramlar.
Bir vahaya dönecek artık Mezopotamya…
 
Serin bir çöl rüzgarı bedir vaktinde gece
Samira’nın kafur kokan göğsünde vurunuyor
Mavera yolcuları geldi geçti Samira
Yar göğsümü gel artık ciğerimin üstüne
Bin duayla çevirdiğin fincanın okunuyor.
 
III.
 
Gel buzul düşlerimi çöz uçkun nefesinle
Çöl ayazında kaldım, gel döşte yan Samira
 
Çıngıraklı yılanlar susmuş sesin geliyor
Esrik bir hurma dalı elemin besteliyor
Ağzının boşluğundan bir hilal yükseliyor
 
Hilal bir orak gibi bileniyor sesinle
Gönenmiş börtü-böcek mey kokan nefesinle
 
Andolsun ki Samira, çölde ikimiz kaldık
Seril boylu boyuncu kumda üryan Samira
 
Allah, kitap, peygamber ve melekler üstüne
Tutunduğun yıldızlar, mavi gökler üstüne
Ger göğsünü Samira göğsümün ser üstüne
 
Otağımız devrildi yersiz bürdesiz kaldık
Yırt haya perdesini çölde ikimiz kaldık..
 
_____________________________
Mehmet Sait Yakut’u Rahmetle ve Özlemle Anıyoruz / Asanatlar
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir