NEVA SELÇUK
Ankara
ilk baharımdı geldiğimde
ankara kurşuni çatılı güz
hamsi satıyordu bir adam
ete kemiğe bürünmüş tüberküloz
başkentin eski bir sokağında titriyordu
gazele dönmüş ellerdeki balıklar
kımıl kımıl
o günden beri boğazımda
radyo evinin önünden geçerken
ankara
arada bir gülümserdi o kadar
geyikler ve hitit güneşi omuzlarında
ulu/canlar
topraklık minibüsünde her sabah
sağımda solumda soluksuz gecekondular
hukukun üstünlüğüne
ve mülkün temeline giderdim
hatip çayı tekerlekler altında kıvranırken
güneşe hasret
mutfakların ve banyoların mahcup sularının
yamaçlardan neden aktığını
ve mavi kapılı özel olmayan evlerde kadınların
sabahı nasıl yorumladığını
düşünürdüm
-o evlerden birinin penceresinde dolmalık biberler
güneşte kuruyordu
ne zaman umut dense aklımda o biberler-
romalılardan kalma bentlerle bentderesi’nden
-ın rem in personam-
durmadan geçerdim
burada anlaşılmaz ne vardı
evlerin içi dışından, yolların altı üstünden
benim kalbim beynimden neden kalabalık
nedendi kalabalıklar benim başkentim