İLKNUR İŞCAN KAYA
Mimar Sinan
Ağırnas’a vardım bugün. Yol aldıkça Ağırnas’a varmak istedi aracımız. Her daim en büyük ihtiyacımız olan güven ve bu güveni -bu kadar acının içinde yoğrulurken- Mimar Sinan’da aramaktan tabii ne olabilirdi ki.


Dar sokaklarda gördüğüm, toprak değildi sadece. Gördüğüm, henüz küçücük yaşında o sokaklarda belki koşturan, belki çömelerek elindeki çubukla yapılarının ilk tasarımını yapan, yaşı küçük idealleri büyük, zekâ timsali Sinan’dı. İlerideki yaşamında bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar olacak Sinan’ın ayak izleriydi.


Mimar Sinan… Koca Sinan… Üç yüz altmış beş esere ağır bir imza kazıyarak ebedi aleme göç eden Mimar Sinan. İşinin ehli, vücuda getirdiği, dimdik duran varlık iklimiyle gönüllerin zamanların birincisi Mimar Sinan…
Teknolojinin günümüzdeki kadar ileri olmadığı yıllarda, bahaneleri kıyısına yanaştırmayan, eserlerine çıraklık, kalfalık, ustalık unvanları vererek kendi sınav karnesini vicdanıyla notlandıran. Kendini kendi değerlendiren. Yaptığı işin tüm detaylarını, inceliklerini hücrelerine işleyen büyük şahsiyet. Senin gibi büyük bir üstad daha gelmedi. Kaç geceyi bu kaygıyla uykusuz geçirdin; kaç gündüzü kan oturmuş gözlerle karşıladın? Senin gibi düşünen, senin gibi hisseden olmak. Ne büyük bir ayrıcalık, ismine layıklık.
Ağırnas’ ta bir Koca Sinan… Gönüllerde daima yaşayacak. Ruhun şad, mekânın cennet olsun…
Şehirlerimiz hüzün içinde… Yuvalarımızın her köşesi tutuşmuş yüreklerimizle. Canlarımız gitmiş; bu vatanın evlatları. Vatan Koca Sinanlar beklemekte. Sendeki ruhtan bir nebze ruhuna eğiren. Yok değil varlar; acıların son bulması, sayılarının artması dileğiyle…