Yüreğim Kaldı Ayaksız

SABRİ ERİK
Yüreğim Kaldı Ayaksız |ÖYKÜ|
 
Sabah olsa gerek, saat on civarı. Bir kadın gördüm metroda. Yüzü gülüyordu. Gün; güzel miydi ki, bu sabah? Çünkü ben, bu kadar mutlu bir yüz görmedim gözlerimle.
 
Oturmuştu özürlü sandalyesine, yüzü gülüyordu kadının. Yalnızca; ağzı değil, yüzü gülüyordu gerçekten. Ayakları yoktu yanında. Bulut vardı pantolonunda
 
Elinden tutmuştu erkeği, gülüyordu ona. Gözleriyle gülüyordu bakarken o da. Hep bakıyordu, göğüs kafesine koyacak gibi. Ve o gözler; o gözler yok mu, o gözler, kilitlenmişti birbirlerine. Çilingirci çağırsan kâr etmez bu kilide.
 
Kadın, erkeğin çenesini okşuyordu, baş parmağıyla. Sonra, ellerini avuçladı elleriyle. Birbirini tutmuş eller, şimdi erkeğin dizinde. Kadının elleri erkeğin dizinde. Erkeğin elleri kadının ellerinin üstünde. Ve okşuyor parmaklar, parmakları bu arada.
 
Kadının gözleri gülüyordu. Erkeğin gözleri gülüyordu. Benimse, içim içime sığmıyordu. Ne ilginç, içim gülüyordu.
 
Zaman durmuş, tren durmuştu sanki. Kadın tekerlekli sandalyede. Erkek oturmuş metronun koltuğuna. Gözler aynı hizada. Muhabbet göz hizasında. Gözlerin çoğu onlarda. Onların gözleri, kendi gözlerinde.
 
Ve kadın oturuyor metroda. Tekerlekli sandalyede. Ama; ama kadının ayakları yoktu yanında. Sizin ayaklarınız var da ne olmuş. Siz koşabilir misiniz, bu sevdayı, bu yolda. Kadının ayakları bulut ve bulut olmuş sevdiği yanında. Kalktıklarında, bulut olup dolacak pantolonuna.
 
Erkeği sürmüştü, yürüyen sandalyesini yanıma kadar. Tesadüf bu ya, oturmuştu cenahıma. Ve bu yazdıklarımı, inanır mısınız onlara çaktırmadan, hemencecik yazıverdim, oracıkta hızla.
 
Ve hala, kadının elleri, erkeğin dizinin kapağında. Erkeğin elleri kadının ellerinin üstünde. Diğer elleri dokunuyor, parmakları dolaşıyor yüzlerinde usulca. Gözlerini görüyor gözleri.
 
Kadın, trenden daha hızlı yürümüş olsa gerek; erkek, toparlanmaya başladı yavaştan. Çok hızlı getirmişti o ayaklar bizi. Evet, treni de bindirmişti buluta. İnecekleri durak yaklaşmıştı sanırım, yanımdan kalktılar aşkla.
Erkek tuttu sandalyeyi kolçağından, sevdiğinin elini tutar gibi. Sürdü metronun kapısına tekerlekli sandalyeyi. Ve kayboldular, istasyonun asansöründen bulutlara. Ben de son verdim yazıma.
 
Sonra, yazının imlâlarını düzeltirken düşündüm. Ben aslında, o sandalyede sevmeyi gördüm, yanındaydı en sevgilisi.
Söylediklerini, birbirinin gözlerinden içiyorlardı.
Elleriyle sevişiyorlardı.
Elleri bulut.
 
Bugün Mayakovski'nin şiirini mi yaşadım ne. Çünkü "pantolonlu bulut" şiirini, bir belediye otobüsündeyken yazmıştı. Birkaç mısrasını aktarayım, yazımın boş kalan kısmına.
 
"……….
çıtkırıldımlar!
kemana yatırırsınız aşkı siz.
kabalar, onu trampete yükler.
fakat, tersyüz edebilir misiniz, kendinizi benim gibi,
öyle ki, dudaklar kalsın ortada, salt dudaklar!
 
…………
ister misiniz ten kudurtsun beni,
 
– ve gök gibi, renk değiştirerek ansızın
– ister misiniz öylesine yumuşayayım,
sevecen olayım ki öylesine hani,
erkek değil de,
pantolonlu bir bulut desinler bu!
……….."
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir