MÜŞTEHİR KARAKAYA 
 Yağmur Kapısı
 yağmurun da elleri vardır
 hazin okşamaların kalbinde
 sıcak bir kumsalı düşlüyor meltem
 yalnızlığı kotarılmış
 ıssız bir adanın
 serseri uşağı
 kör olmuşsam ha nisan ha yağmur
 bir baş sızısı gibi
 gelip geçen çoğalan benliklerin
 efendim
 kendi yatağını kendisi serer
 sereserpe yağmur altına
 bin kere göğe bakar
 ucu yanmış bir mumdur
 sırtındaki o yara
 kendini yağmura sevdiren nisan
 efendinin karnına
 derin çizikler atar
 ay kapıdan girince/masum
 çıkınca diğer kapıdan
 çıldırıyor bin yıldız
 yıldızına sövüyor diye çoban
 anlıyor zühre yağmurda kin yok
 her damla apaçık nisan çocuğu
 gökten zembereği boşalan zaman
 yağmurun kapısından
 zümrüt saçan tas bakır
 hani ya dedim/efendim
 yağmuru biraz saklasam
 hevesine toz kaçar yağmurun
 okşasam biraz ayaklarını
 dağılır buluttan duvak/yağmurun
 vay benim içimdeki
 nefessiz hainim
 yağmurun da incecik elleri vardı
 okşardı öksüz başımı
 her nisan
 17 nisan 2012
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

 
  