İbrahim Balaban Kişisel Resim Sergisi

İbrahim Balaban Kişisel Resim Sergisiİz Bırakanlar-II
İbrahim Balaban
Kişisel Resim Sergisi
Galeri Soyut’ta
 
COVID-19 salgını sebebiyle bu harika sergiyi evinizden, sanki galeride geziyormuş gibi izleyebilirsiniz.
 
İbrahim Balaban Kişisel Resim SergisiGaleri Soyut, 20 Mart – 21 Nisan 2020 tarihleri arasında İz Bırakanlar projesi kapsamında İbrahim Balaban’ın kişisel resim sergisine ev sahipliği yapıyor.
 
Bu özel proje sergisinde Çağdaş Türk Resim Sanatında iz bırakan önemli ustalardan İbrahim Balaban’ın ürettiği, yağlı boya, desen, baskı, seramik ve heykellerden oluşan 120 eser yer almaktadır.
 
Galeri Soyut’tan Yapılan Açıklama
 
İbrahim Balaban Kişisel Resim Sergisi“Dünyada ve ülkemizdeki Covid-19 salgını nedeniyle, galerimizde konuk ettiğimiz siz değerli sanatseverlerin sağlıklarını önemsiyoruz.
Salgını yavaşlatma sorumluluğumuz çerçevesinde galerimizi 17 Mart – 21 Nisan 2020 tarihleri arasında ziyarete kapatıyoruz.
Bu süreçte güncel ve geçmiş sergilerimizi web sitemizden online olarak izleyebilir, 3 boyutlu sergi turu yapabilirsiniz.”
 
İz Bırakanlar-2
İbrahim Balaban Kişisel Resim Sergisi
 
İbrahim Balaban Kişisel Resim SergisiGaleri Soyut’un sanatın ustalarından yola çıkarak başlattığı “İz Bırakanlar” başlığı altındaki projenin ikincisi Balaban’a ayrılmış. Bu düşünceyi eyleme dönüştürürken temel anlayışın, yaptıklarıyla sanatımızda adını kalıcılaştırmışlara bir vefa borcu ödemek olduğu açık. Zaman içinde benzer özellikleri taşıyan sanatçılarımızın söz konusu projede yer alacağı konusunda kimsenin kuşkusu yok. Buradaki temel ölçüt, vurgulanan özelliklerin taşınması yanında şu an aramızda bulunmamaları. Bu sanatçılarımızın fiziksel anlamda yaşamıyor olmaları sanatları için belirtici bir özellik değil elbette. Sanatın gücü de burada değil mi zaten? Sanat yapıtının özelliği zamanlar ötesi bir güce sahip olmasında yatar. Gerisi, tümüyle galerinin belli bir düşünceden yola çıkmasından başka bir şey değil.
 
İbrahim Balaban ya da daha kestirme söylemle Balaban’ın sanat tarihimizde ayrıcalıklı bir yeri var. Onun sanat alanında var oluşunu hazırlayan etmenler adına kimi kez kader denilen coşkulu bir serüvenin izleri üzerinde kurgulanmış sanki. 1 Ocak 1921’de Bursa Seçköy’de başlayan yaşamı 16 yaşında cezaevine düşürür yolunu. Bu arada öğrenimi köyündeki üç sınıflı okulda tamamlanacaktır. Asıl yaşam ve sanat öğrenimi ise Bursa cezaevinde gerçekleşir. Onun şansı aynı cezaevinde tutuklu Nazım Hikmet’le yan yana düşmesidir. Resim tutkusunu gerçekleştirebilme adına gerekli sayılabilecek kalem ve kâğıt gibi nesneler yanında ilk derslerini de ozandan alır. Yaşamının dönüm noktası sayılacak bu buluşma geride kalacak yıllarına damga vurmakta gecikmez. Cezaevine düşmüş bilinçsiz bir köy delikanlısından geleceğin sanatçısını yaratacak mucize dokunuş orada gerçekleşir.
 
Balaban tam anlamıyla Naif (safyürek) bir sanatçıdır. Yaşamından yola çıkarak kurguladığı resimleriyle köy gerçekçiliğini yeni bir boyuta taşır. Kurallarını kendisinin belirlediği yeni bir bakış açısıyla oluşturduğu yapıtlarında özgün bir anlatım dilinin varlığı ilk bakışta dikkatleri çeker. Bu açıdan resim sanatımızda onun ayrıcalıklı bir yeri olduğunu söylemek zorundayız. Aktarmacı olmak yerine yaşamının izdüşümünden yansıyanlarla yola çıkar. Yazdığı kitaplarında anlattığı yaşam öyküsüyle örtüşen resimlerini bu gözle değerlendirmekte yarar var.
 
9 Haziran 2019 tarihinde yitirdiğimiz sanatçının geride bıraktıkları arasından bir seçkiyi izleyiciyle buluşturuyor Galeri Soyut. Zamana karşı yitip giden ama yapıtlarıyla direnen bir sanatçının resimlerini yeniden görmek için iyi bir fırsat.
 
– A. Celal Binzet
 
İbrahim Balaban; 1921 yılında Bursa’nın Seçköy’ünde nakışların içinde doğdu. Köyün üç sınıflı okulundan mezun olduktan sonra, daha üst okullara yollanmadı.
Okuma isteğini varlıklı olan ailesine iş görmeyerek dayattı, avunması için onu on beş yaşına kadar serbest bıraktılar. İşte bu özgürlük yıllarında her gün resimler çiziyor, günceler tutuyordu. Ressamlığı ve yazarlığı o yıllarda gelişmiş kök salmıştır.
 
1941: Bursa mapushanesinde yattığı sırada Nazım Hikmet’i tanıdı, aynı yıl hapisten çıktı. O’ndan resim ve sanat tarihi dersleri yanında; felsefe, sosyoloji ve ekonomi politik dersleri alarak kendisini geliştirdi.
1943: Mapushanede, Babasının cinayete kurban gittiğini öğrendi ve daha sonra da doğum sırasında ilk karısının ve kısa bir süre sonra da bebeğin öldüğü haberini aldı.
 
1944: İmralı’ya yollandı; 1947’de, bu kez “komünistlikten” Bursa damına sürüldü ve altı aylık cezası 4 yıla çıktı. Fakat Usta’sı Nazım’a tekrar kavuştuğu için mutluydu.
 
1950 Affıyla, Nazım’la birlikte mapushaneden çıktı. Çıkarken elinde Nazım’ın her biri adına şiir yazdığı “Bahar” , “Mapushane kapısı”, “Harman” adlı üç tablo ile ayrıca “Doğum”, “Cinayet” ve “Suda Donbaylar” adlı tablolar vardı.
 
1950 sonu ve 51 başlarında Nazım’la birlikte İstanbul’u gezdi ve onun evinde altı ay kaldı. O sürede “Ekin Biçenler” adlı tablosunu Usta’sının evinde yaptı.
 
1951’de “şüpheli zat” olarak jandarmalar eşliğinde Sivas’ta başladığı askerliğini 1952 yılında bitirdi. Burada kendisi gibi “şüpheli zat” olarak sürgün olan Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil, Mehmet Kemal ve Hakkı Torunoğlu ile tanıştı.
 
Askerden dönüşünde “çocuklarının anası”nı kaçırarak evlendi. İki oğlu bir kızı oldu ve beş de torunu vardır.
 
1953 yılında ilk kişisel sergisini İstanbul’da açtı.
 
1961 yılında resimlerinden dolayı altı ay tutuklu kaldı.
 
1962 yılında “Yeni Dal Grubu” sergisi kapatıldı ve ressam arkadaşlarıyla birlikte tutuklanarak Balmumcu Kışla’sına kapatıldı ve Askeri Mahkeme’ce yargılandı.
 
1969 yılında Adana Sergisi bir gurup gerici-yobaz tarafından basılarak resimleri tahrip edildi.
 
Sonraki yıllarda da defalarca gözaltına alınıp sorgulandı ve yargılandı.
O, bu güne kadar “Şair Baba”sının istediği gibi “kan gütmeden” 2000 den fazla tablo ve bunun birkaç katı kadar desen üreterek 50’den fazla kişisel sergi açtı, birçok karma ve gurup sergilere katıldı. Eserleri yurtdışında Amerika dahil birçok ülkede sergilendi.
 
Anılar, denemeler (resim sanatı üzerine), hikayeler ve ikisi roman olmak üzere yayınlanmış 11 kitap yazmıştır. Nazım Hikmet’li günlerini “Şair Baba ve Damdakiler” kitabında anlatmıştır. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneye konan “Aslolan Hayattır” adlı tiyatro oyununda ve “Mavi Gözlü Dev : Nazım Hikmet” adlı sinema filminde (Yönetmen: Biket İlhan) bu kitaptan alıntılar vardır. Ayrıca kitab yazar Haldun Çubukçu tarafından oyunlaştırılmış ve yönetmen Ayşe Emel Mesci tarafından sahneye konularak 2011 yılında Ankara Devlet Tiyatrosunda 60. Yılda 60 Yerli Oyun kapsamında sahnelenmiştir. Devlet Tiyatroları’nın 60. Yılında 60 Yerli oyuna 60 yerli ressamdan 60 Afiş projesi kapsamında kendi oyunu “ Şair Baba ve Damdakiler” için ve Ayşe Emel Mesci tarafından sahneye konan “Kerbela” adlı oyunun afişlerini yapmıştır.
 
Ayrıca adına yayınlanmış; BALABAN-yaşamı, sanatı, anılar ve yankılar (Yayına hazırlayan Ahmet Köksal ) Bilim Kitapevi 1990, BALABAN / Yaşamın çizgileri-Desenler (Yayına hazırlayan Remzi Oğuz Yılmaz) Bilim Sanat Yayınları 2004, BALABAN/Yaşantının İzdüşümü (Yayına hazırlayan Zafer E.Bilgin) Bindallı Sanatevi 2008, BALABAN/Bir Ressam Yunus Emre (Yayına hazırlayanlar: H.Nazım Balaban- Zafer E.Bilgin) Bindallı Sanatevi 2009 4 adet kitap vardır.
 
Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üretmiştir. Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarının ilkel ve ağır- aksaklığını resmeden sanatçı, sonraları destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojiye eserlerinde yer vermiştir. Kente göçü, kentteki yaşam ve demokrasi mücadelesini ele almış, son dönemde ise Bereket Anaları’nı resimlemiştir.
 
Usta ressam 11 Haziran 2019'da 98 yaşında vefat etti. Cenazesi, vasiyeti üzerine Bursa'nın Osmangazi ilçesine bağlı Seçköy'de toprağa verildi.
 
Balaban, sanat hayatını Dağınık, Nakışsı, Ağır Aksak, Oyuncaksı, Tutsak, Özgürlük gibi dönemlere ayırır.
 
“Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar.Ben insanı santimetrik ölçülerle değil, diyalektik yöntemlerle resmediyorum. İnsan-doğa ilişkisinde üretim araçlarının insana bir kimlik kazandırdığını ve bu nedenle benim resimlerimi de biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Ben boyaları acık koyu leke endişesiyle değil, figürlerin özünde çakmaklanan ışığı yakmak için kullanıyorum. Ata göre insan değil, insana göre at çiziyorum.” diye ortaya koyduğu kuram sanatının temelini oluşturmaktadır.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir