Dilin Gölgede Kalan Yüzü

MERAL YAĞMUR
Dilin Gölgede Kalan Yüzü
 
Sözler, bazen bir bıçağın ucunda doğar; parıltısı masumdur ama izi derindir.
Söylenmeden önce sadece bir düşüncedir; ağızdan çıkınca ise kader olur. Çünkü her kelime, sahibinin niyetini taşır.
Kimi zaman bir merhamet, kimi zaman bir hançer.
Ve eğer söz zaten hançer keskinliğindeyse, artık hamleye gerek yoktur. Dil, çoktan işini yapmıştır.
 
“Nice söz vardır, zehir görünür ama can kurtarır; nice söz vardır, bal görünür ama insanın canını yakar.” diyor ya Hz. Mevlânâ…
İşte bu yüzden, her kelimenin ardında bir niyet, her niyetin ardında bir kalp vardır.
 
Dil, insanın içinin tercümanıdır. Kalp neyle doluysa, söz de onun yankısı olur.
Bir bakışla yıkılır bazen içimizde kurduğumuz şehirler.
Bir tek kelimeyle devrilir bütün gururlar.
Kırılanın sesi çıkmaz; çünkü gerçek yara sessizlikte kanar.
O yüzden bilge insanlar az konuşur. Onlar bilir ki, sözü çoğaltmak nafile bir uğraştır, aslolan derinleştirmek gerekir.
 
Hemen hatırlayalım Niyazi Mısrî’nin o meşhur sözünü: “Söz söylemek de bir sanattır; bazen susmak, bin sözden daha fazlasını anlatır.”
Çünkü suskunluk da bir dildir sessizliğin kalbinde saklı bir hikmet vardır.
Mânâlar da böyledir.
Derinse, anlatılmak istenmez. İma bile fazladır bazen; çünkü derinlik kendi yankısında gizlidir.
Bir denizin dibini anlatabilir misiniz? Suya ne kadar dokunsanız, hep yüzeyinde kalırsınız.
 
İşte hakiki mânâ da öyledir: kelimelerden ziyade, sezgilerin dilini konuşur.
Kutsal kitabımız Kur’an’ı Kerim'de Rabbimiz: “Rahmân, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti.” (Rahmân Suresi, 1-4) buyuruyor.
Burda dikkat çekmek istediğim nükte "Beyânı öğretti."
Yani kelamın özü, Yaradan’ın insana verdiği bir sırdır; söz, insanın yaratılışındaki ilahi izdir.
 
Sözün gücü, bağırmakla, avaz avaz haykırmakla ölçülmez, dokunduğu ruhta saklıdır.
Bazen bir “git” demek bin sayfa roman yazmaktan daha çok şey anlatır. Bazen bir “sus” der, dünyayı susturur. Zira anlam, sesin değil, sessizliğin yankısında büyür.
 
Sabahattin Ali bir mektubunda şöyle yazar: “İçimde susturamadığım bir ses var, konuşsam anlaşılmam, sustukça büyüyor.”
İşte söz de bazen bu sessizlikten doğar.
İçinde büyür insanın, olgunlaşır ve zamanı geldiğinde bir bakış kadar sade, bir dua kadar derin biçimde gösterir kendini.
 
İnsanın kalbi, sözü tartmadan konuştuğunda kendini açık eder. Ama derin yürekler, kelimeleri elmas gibi yontar; fazlasını atar, özünü bırakır.
Onların sözleri az ama tesirlidir. Çünkü onlar bilir: hançer kınına sığmaz, mânâ derinse açıklanmaz.
Tam bu noktada bir hadis-i şerif vuruyor kalbîme: “Kişi, Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak bir sözü söyler, onu önemsemez; ama o söz, Allah katında derecesini yükseltir.”
 
Demek ki söz, yalnızca kulağa değil, arşa ulaşır.
Söz, bir niyetin bedene bürünmüş hâlidir. Mânâ ise ruhun kendiyle konuşması.
O yüzden kelimelere dikkatle bakın.
Bazısı iyileştirir sizi, bazısı sessizce kanatır.
Ve sonunda anlarsınız ki,
"sözler hançer ise hamle gerekmez,
mânâlar derin ise ima gerekmez."
Çünkü hakikat, söylenmeden de söylenir; tıpkı Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Söz, ancak onu anlayan kalbe söylenir.”
 
Sözlerin en güzeli Mevlâ'ya emanet ile…
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir