Farklı Kutuplar Arasındaki Çırpınışlarımız

EMİNE CUMA
Farklı Kutuplar Arasındaki Çırpınışlarımız
 
Bazı zamanlar insanın içinde tarif edilemez bir coşkunluk olur. Hisleri kabından taşar ve saatlerce anlatmak, sayfalarca yazmak ister. Ama iş nihayetinde umduğu gibi olmaz. Sözler ve kelimeler duygularımıza perde olmuştur. Aktarmaya çalıştığımızda başkalaşır ve bizden uzaklaşır adeta. Yabancılaşır. Bu durumu defalarca yaşamış birisi olarak yine de pes etmeden anlatmak istiyorum. Gözlerde bir pırıltı, kalplerde bir kıpırtı olur ümidimi de iç cebimde mütemadiyen taşıyorum.
 
Kitap okumayı çok severim. Klasikleşmiş eserler ise her zaman benim için müstesna bir yerde olmuştur. Hele de bulunduğumuz çağdan uzak dönemleri tecrübe etmek, o zamanların hayatlarına ortaklık etmek yataklı bir trende tek başıma yaptığım bir yolculuk gibi hissettirir.
 
Özellikle cumhuriyet dönemi sonrası yazılmış eserleri okuyunca bu yolculuğumu bir hüzün kaplar. Gözlerim dolar ve çoğunlukla yanlış anlaşıldığım duygusuna kapılırım. O kitaptaki karakterlere hitaben; “Öyle değil, inanın ki değil. Münferit olaylar, kötüler ve kötülükler hep var olmuştur. Bir kesimi insafsızca yargılamayın.” demek isterim. Onları da anlamaya çalışırım, tıpkı bugün onların takipçilerini anlamaya çalıştığım gibi. Ve her defasında peşin hükümlü olmanın insana kaybettirdiği zamana ve ömre üzüntü duyar, birçoklarının yaşamadığı pişmanlığı omuzlarıma alır ve yükü hafiflesin isterim.
 
Fikirler su gibidir sevgili okuyucu, yayılacak zemin ve şartlar varsa çok hızlı bir şekilde köklere nüfuz eder. En acısı da kötü bir fikir, toplumu yavaş yavaş en derinlerinden yok eder. Kültürünü, değerini alaşağı etmekten geri durmaz. Bireyleri basmakalıp düşüncelerin soğuk ve kısır duvarları arasına hapseder. O yüzden göğsümüz daralır, kimliğimizi yitiririz. Geçmişimizden utanır ve gözümüzü, yıllarca bize örnek olarak sunulan başka diyarlara diker, oralı olmaya çalışırız. Kendi oyunumuzda başrolde olmak varken başkalarının taklidiyle yetinir; sahte benliklerde mutluluğu bulmak umuduyla didinir dururuz.
 
Bu girizgâh şunun için aslında. Geçen hafta bir romana başladım. Kitap, Türkiye’deki inkılaplardan sonraki toplum yapısına ve halkın farklı gruplarının birbirine nasıl baktığına dair önemli fikirler edinmemize yol açıyor. Devrim olarak nitelendirdiği yenilikleri överken halkı bağnaz, eğlenceden anlamaz, geri kafalı insanlar olarak tanıtıyor. Namaz kılan insanların hilekâr, riyakâr olarak anlatılması, bilinçli bir algı operasyonu değil de nedir Allah aşkına!  Romanın kahramanları iman ve inkâr arasında gidip gelirken, buhranlı ve araya sıkışmış karakterlerini bayağı eğlenceler ile onarmaya çalışıyor… “Allah’ın takdiri de neymiş efendim, bilim tek yoldur azizim”  gibi cümlelerle o dönemin dünyasına damga vuran pozitivizm anlayışını dimağlara yerleştirmeye çalışıyor.
 
Zamanı, çağı ne olursa olsun bu durumu çoğu kitapta gözlemleriz. Karşı kutuplar her daim var olagelmiştir. Bu insan olmaklığımızın da bir sonucudur aslında. Farklı düşünmenin nimetleri çoktur, külfetleri de öyle… Nice savaşlar, yıkımlar, zulümler hep bundandır demenin de doğruluğu tartışmaya açık bir konudur.  Tüm bunlar haddi aşmamızdan ötürüdür desek peki! Dostluğumuz, düşmanlığımız, sevgimiz, nefretimiz ölçülü olmadığından bizler de aşırılaşmakta ve bizim gibi düşünmeyenleri yok etmek istemekteyiz desek. Kur’an’ı Kerim’deki “haddi aşmayın, Allah aşırıya gidenleri sevmez” hitabını tekrardan bir düşünelim mi bu minvalde?
 
Köklerimizi anlamak için bu kitaplar da oldukça ehemmiyetlidir aslında. Bugünümüzü daha iyi yorumlamamıza vesile olur bir yerde. Ve şu soru önem kazanır: ”Kendimizi temize çıkarmak için her yol vacip midir? Karşıdakini kötülemek bizi daha iyi yapar mı?”
 
İşte ben de romandaki karakterleri karşıma alıp onları anladığımı, iki arada bir derede kalmanın ve değişmek zorunda olmanın sancısını bugün de hissettiğimizi anlatmak istedim. Sonra da şöyle dedim: “Siz de bizi anlamaya çalışın. Hatalar insanlara mahsustur. Kişilerin yanlışını genele yaymak büyük bir insafsızlıktır. Dinimiz her daim güzel ahlaka vurgu yapar. Davranışlarımız… Onları güzelleştirmek asıl maksattır! Ve amel… Amel niyetlerimizi bağladığımız somut adımlardır. “
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir