MUSTAFA ORAL
 Kızkulesi’ndeki Denizkızı
  
 /
 Sevdan bir savaş deniz yangınlarında
 Bu limana uzaklardan selam veren gemiler geçti de 
 Bu yakınlardan senden uzak yıllar hiç geçmedi
 Hiç geçmeyecek sanki
/
/
 Sen Sezai Karakoç yöresine ait bir şiirle giriş yapıyorsun aşka
 Denizin göğsünden padişah pulları derleyerek
 Ellerin binlerce yıl ayın alazından geçmiş sanki
 Sanki buğulu bir gümüş dağıtıyor yakamozlara
 Tarlalara saçılan çiğ buğday misali
 Kirpiklerin kılıcını çekmiş de Mesnevi okuyan bir levendi biçiyor
 Yeşillendiğinde seni sarı renklere devşirecek göklerinden
 Geliyorsun parmaklarının geldiğini söylediği yerlerden
 Gözlerim, ah bu ağlamaklı gözlerim  
 Göremiyor, göremiyor senin nerelerden geldiğini  
 Çadır gibi akasyaları örten, denizi öpen ellerinin coşkusundan
 Sonra işaretler, renkler, sözler, cüzler kitabı parmaklarından  
 Göremiyor, deryaya yüzük gibi dizdiğin kadırgalara bakarken
 Sevdan sayrılı bir savaş deniz yangınlarında
 Denizin sayfalarında saçlarının donanması göveriyor bir baksana
 Bir baksana takvimdeki şu ağrıyan denize
 Bir baksana bin beş yüz otuz sekize, iki bin on sekize
 Deniz kızı ilerliyor Kızkulesi’ne, işte Preveze
 Ben ne bir korsanım ne bir forsa ne de Barbaros Hayrettin Paşa
 Oysa sen Preve Deniz Savaşını hatırlatan denizcileyin gözlerle  
 Donanma donanma boy atıyorsun ufuklarda
 Tirkeşinde kaç bin korsan var, kaç bin forsa
 Aşka savaş açan bir levendi gözlüyorsun Kızkulesi’nde güya
 Bir manga menekşeyi bir kılıç gibi levendin göğsüne saplamak öyle mi
 Oysa şiir karanfilden bir burçtur her cenkte levende  
 Sen bunu ne zaman öğreneceksin  
 Sen bunlara ne zaman üzüleceksin
 Şimdi iniyorsun bir bayrak gibi denizin gönderinden
 İniyorsun yanakların solgun bir güneş
 Dağ türküleri yakıyorsun sırtında denizin
 Deniz güneşe ateş almaya gidiyor
 Sen nereye gidiyorsun, sen nereye
 Gözlerinin Kızkulesi’nden döndüğünü
 Ellerinin duvaklarına alnını dayamış
 Çok şekerli Cezayir kahveleri içen kayra söylüyor
 Sen neler söylüyorsun, sen neler söylüyorsun
 Artık, saçların gökkuşağına buluyormuş kendini, bulasın
 Gökkuşağı da sende buluyormuş kendini, bulsun
 Sen geceye dönmek üzereyken yalnızlığına devriliveriyormuşsun
 Devril bakalım
 İçmiş gibi oluyormuşsun aşkı deniz süvarisinin cezve gözlerinden
 İç bakalım
 Oysa şimdi ben derya gibi dilleri olan deniz dervişleri ile ağlıyorum
 Ancak o zaman sızıp kalıyorum yatır başlarında
 Ancak o zaman sızılarım diniyor afyon tarlalarında  
 Ancak o zaman seviyorum adaları, ada çaylarını
 Neyse… Neyse deniz karanfili
 Hatıraların sarhoşluğunda afyonum Şeyh Edebali
 Konçerto, serenat, marş, mehter, bir de şiir, sade ve duru
 Biraz daha hatırla aşkı denizkızı  
 Biraz daha hatırla yağmurlu akşamları
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

