ALPER GENCER
 Zanzibarca Konuşan Kuşlar İçin Gecelik
 bir gün yine kurulmuşum geceye…
 ama gece nasıl derin nasıl karanlık!
 karanlığa boş versem derinliğin yangını bırakmıyor peşimi
 derinlik zaten hiç boşverilecek gibi değil!
 -koyuldum mu karanlıkta yanmaya! –
 gözümü açtım
 kum denizle birleşmiş beyazın kuyusunda
 beyazın da kuyusu mu olur demeyiniz
 içine yusuf düşen bütün beyazlar kuyudur
 -düşmeden bilemeyeceksiniz! –
 nasıl güzelim nasıl enginim nasıl kendimle…
 görmeliydiniz
 sanki hiçbiri ben değilmişim de
 ellerim kollarım dillerim
 nasıl da otomatikler! nasıl da otomatiğiz!
 yahu vallahi ben ‘yapabilen’ bir şey değilim
 -hiçbirimiz de değiliz! –
 hikaye büyük macera sonsuz
 her şeyi en önden seyreden seyircileriz
 bana çeşitli kanatlar takılmıştır
 bana taktılar da size takmadılar mı sanıyorsunuz?
 ah azizim ah, herkese taktılar! herkese taktılar!
 takır takır kanatlar taktılar da kanatlandık ya biz
 -uçmayı geciktirmeyiniz! –
 insan uçmaktan kuyuya düşer gibi ürküyor
 bakınız
 herkes bembeyaz olmaktan nasıl ölesiye korkuyor!
 kum denize karışır da
 bir beyaz bütün her şeyi kapladığında ancak
 inanmak hasıl olur bir olduklarına
 ve hayır canlarım buna konmak denmiyor
 bekleyin sıra size de konacak
 ölünce konacaksınız siz de topraklarınıza
 fakat uçun başarabilirsiniz
 bir kuyuyu dibinden siz de yaşayabilirsiniz
 -kendinize zerre güvenmeyiniz! –
 neyse, ne diyordum?
 hah, bir gün yine kurulmuşum geceye…
 görseniz “vallahi bu gecedir! ” diye yemin edersiniz
 yıldızlar atmışlar iskemleleri ayın etrafına
 simsiyahlık kapamış dışarının dükkanlarını
 kırmışız kilidi
 girmişiz içeri
 sanki içeriden gayrı hiçbir şey yokmuş gibi…
 -çok mesut olurum o gibiyi görmezden gelebilirseniz.-
 işte o gibisi ve yanisi yok mu bütün bu işlerin?
 galibası yok mu şu mutmainliğin?
 zenginin gurebası yok mu dostum, aşkın bir elifbası yok mu!
 bana her şey varmış gibi geliyor
 size de öyle gelsin
 -ki o gibilerden soyunabilesiniz! –
 ne ara sistemin cep kanyağı olduk arkadaş?
 vicdanın bile betonunu dökmüşler şu iskeleden aşağıya
 selam verelim desek en az bir hece lazım
 oysa ne kadar da sözsüzdük
 sadece gözlerimizin anlaştığı bir asr-ı saadet varken aramızda
 orada sevmek affedilen bir şey değildi
 affa tekabül etmezdi çünkü
 sevmek çok başınaydı her yanlara üleşirdi elleri
 durmak çok boşunaydı derlenmeye sevinirdi boşluk
 ama biz boşları sofralardan kaldırıyorduk
 tut da yine kaldıralım sofralardan
 kurtaralım bize zahmet şu boşları sehpalardan
 -gönüle meşgul vermeyiniz! –
 gece uzun, uzun der demez zaten anladınız siz
 öbür ucuna inanamayacağınız bir denizdir gecenin uzunluğu
 bütün kısalıklardan alıkonulursunuz birden
 bir biten ‘bitmek’ kalır
 onu da hemen kovarsınız aklınızdan
 sonsuzluk diye bir köy var
 hepimiz orada ikamet ediyoruz
 o zaman ne diye olan biteni korkumuza alet ediveriyoruz?
 lütfen karanlığa bulaşmayınız
 insanın içini saklar karanlık
 -dost bulmadan karalara karışmayınız! –
 bunlar geçer azizim
 kural koyar ama kuralsız oynar yaşamak
 karanlığı gün eden günü eder karanlık
 yaşasın füruat ve garip düşen azınlık
 yansın bizden arta kalan atlar ve çimen
 -içimizi saklayan bizi kazansın! –
 her şey döner diğer her şeyle beraber deveran eder
 şu noksansız güzelliğin ortasında
 güne de geceye de batan biziz esasında
 gurbet biter azizim
 gurbet biter biz sevdiğimiz yerden devam ederiz
 -tam burada ölümü anons edebilir miyiz? –
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

