Başı Sağolsun
 Şair Yazar
 Kamil Aydoğan 
 Vefat Etti
 Şair, yazar Kamil Aydoğan hayatını kaybetti. Şiir, deneme, roman ve kişisel gelişim alanlarında kitaplarıyla bilinen Kamil Aydoğan eğitim camiasının da tanınan bir ismiydi.
Şair, yazar Kamil Aydoğan hayatını kaybetti. Şiir, deneme, roman ve kişisel gelişim alanlarında kitaplarıyla bilinen Kamil Aydoğan eğitim camiasının da tanınan bir ismiydi. İzmir ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulunan Kamil Aydoğan son olarak Nürnberg Eğitim Ataşesi olarak görev yapmıştı.
İzmir ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulunan Kamil Aydoğan son olarak Nürnberg Eğitim Ataşesi olarak görev yapmıştı. Kamil Aydoğan bir süredir Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi görüyordu.
 Çeşitli dergilerde deneme, şiir ve kişisel gelişim alanlarında yazıları yayınlanan Aydoğan'ın vefatı sevenlerini yasa boğdu.
 Cenazesi 10. 05. 2018 Perşembe günü Ankara, Hacı Bayram Camii'nde, ikindi namazını müteakip kılınacak cenaze namazından sonra, Bağlumda defnedilecektir….
Cenazesi 10. 05. 2018 Perşembe günü Ankara, Hacı Bayram Camii'nde, ikindi namazını müteakip kılınacak cenaze namazından sonra, Bağlumda defnedilecektir…. Kamil Aydoğan; 1956 yılında Kahramanmaraş'ın Kertmen köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini bu kentte tamamladı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü'nü bitirdi. Çankırı´da Türkçe öğretmenliği (1981-1984) Kahramanmaraş Andırın Lisesi Müdürlüğü (1984-1986) Ankara Çankaya İncesu Lisesi Müdürlüğü (1986-1987) Ankara Çankaya Kurtuluş Lisesi Müdürlüğü (1987 – 2003) yaptı. 
8 Mayıs 2003 tarihinde İzmir Milli Eğitim Müdürü olarak göreve başladı. 10 Ekim 2008'de Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü görevine başlayan Aydoğan, 29 Ocak 2015'te Nürnberg Eğitim Ataşesi olarak atandı.
8 Mayıs 2003 tarihinde İzmir Milli Eğitim Müdürü olarak göreve başladı. 10 Ekim 2008'de Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü görevine başlayan Aydoğan, 29 Ocak 2015'te Nürnberg Eğitim Ataşesi olarak atandı.
 Şiir, deneme, roman ve kişisel gelişim alanlarında eserleri bulunan Aydoğan, çeşitli dergilerde yazılar yazdı.
 Eserleri
 Köy Yazıları, Deneme, Edebiyat Dergisi Yayınları
 Yük, Şiir, Esra Sanat Yayınları
 Hayat Kaç Köşeli, Kişisel Gelişim, Akçağ Yayınları
 Hayatın Şiire Sığmayan Yüzü, Şiir, Ercan Yayınları
 İçimizin Yıldızları, Yaşantı, Hece Yayınları
 Kısık Vadisi, Roman, Kaynak Kültür Yayın Grubu
 Arta Kalan, Günlük, Cümle Yayınları
 Bir Kamil Aydoğan Şiiri:
 KAMİL AYDOĞAN
 Bir Yalnız Adamın Hikâyesi
 Bre şair anlat biraz
 Evini arar ruhum
 Yorgun
 Ve güneşin aynalarına saklar umudunu
 I.
 Belli ki birini bekler
 Koyar ellerini alnına
 Kırpıştırır gözlerini
 Bakar uzaklara yalnız adam
 Harman yeri
 Gizli bir ırmağın rüyasıdır
 Hazin bir tarih dökülür dizilmiş taşlardan
 Belki ortası şehrin, gökdelenlerin
 Belki utandığından yaşlı meşe ağacından
 Apartman altlarına inmiş kafeler
 Evindeki cehennemden kaçan insanları saklar.
 Anlamsız bakışlarla trenlere binen
 Trenler ki taşıdığı gönüllerden habersiz
 Gönüllerde sabahlayan rüzgârlardan
 Mavi ateşlerden habersiz
 Nerde ineceğini bilmeyen
 Ve arkadaşlarından ödünç aldığı ellerini kaybeden gençlerin
 İlk vagonda sırılsıklam geçmişiyle yatan işçilerin
 Varlığından habersiz
 Bağlamıştır kollarını koynuna.
 Gün olur
 Hem orada, hem burada
 Ulu çınarların gölgesinde
 Son saatinde metro istasyonlarının
 Beyaz bir bulut konar saçlarına
 Beklenir.
 Gün olur
 Belki gelir
 Bir atımlık ok aslında bu hikâyenin hepsi
 Bir ağaç gölgesinde dinlenmek gibidir hayat
 Oyun ve eğlenceden ibaret
 Kimi gider saplanır böğrüne
 Dövünür kimileri de ellerini vurarak dizlerine
 Yırtıcı kuşlardır, bilirim konan pişmanlığın üzerine
 Güneşten aynalar tutarak göçmen kuşlara
 Öyle sessiz, öyle sinsi
 Toz dumandır yıldızlara karışmış hatıralar
 Kıpırdayamazsın bile
 Dün doğdum daha, kundaktayım sanırsın
 Sınandığını daralan nefesinden anlarsın
 II.
 Korku ırmak olur akar, bugün caddeler kalabalık
 Cehennem ateşi yakarlar insanlar birbirlerinin üstünde
 Yitirilmiş merhametin annesidir aslında
 İnleyen ayaklar altında.
 Söylentilere göre daha anneler getirilecekmiş buraya
 Şehvetini kusan yalnızlığa ve küfreden beyaz bulutlara
 Elindeki telefondan başka hatırası olmayan
 Saklayacak yer arayan kin dolu gözlerine
 Düşmanıyla barışık, dostuyla savaşan
 Bazıları tarafından.
 Korku ırmağı caddelerde
 Kurarlar intikam törenini
 Cömert kadınlara
 Ve henüz kibirle tanışmayan çocuklara
 İnfaz geceye bırakılır
 Kırmızı, mor, turuncu salkım salkım geceye
 Bir elinde karanfil belli belirsiz
 Bir elinde öfke okyanuslar kadar sessiz
 İdamlıklar duymasınlar diye sabah ezanlarını
 Bir elinde yine öyle uzun
 Öyle zalim, öyle maviyi inciten geceye
 Komşular, mübaşirler ve boynunda urganla dolaşanlar
 Buluşanlar pastane köşelerinde
 Seyre dalanlar denizi dalgın
 Kına yakanlar dağların kızıl yamaçlarına
 Ve mahcup saklananlar kendi yüzlerinden
 Aşkı tanımamış, aşkı taşıyamamış, aşka doymamış
 Aşka yenilmiş bir savaşçının mızrağı paramparça
 Bir de
 Ben bu çarşıların ciğerini bilirim
 Ben bu kadınların
 Diye bağırarak giden bir adam vardı.
 Yalnız adamın başı önündedir
 Kısa bir ömrün rüzgârlara verilen öfkesi
 İki elinin arasında ağırlaşan
 Park lambaları yanan belediye araçları
 Fosforlu giysileriyle görevliler
 Uzun burunlu şapkaları
 Naylon eldivenlerin hışırtısı yalnızca
 Sayıyor ve not ediyorlar sarı bir deftere
 Cesetler listesine
 Kendi adlarını da yazıyorlar bazen
 Yarının hazırlıklarıdır
 Kapana düşmüş tilki gibidir
 Bir köşede
 Titrer yalnız adam, kalbi yoktur yanında
 Kadınlar burcu burcu kokan uykularından
 Beyaz, berrak ve bekleyen sabırla
 Taze yataklarından
 Alındılar
 Atıldılar kentin pörsümüş ruhunun uçurumlarından
 III.
 Bir ses düşer ortaya, biraz geride kalır bakışların
 Sözün gelişi kara sevdalı, kalabalıklar anlamasın diye
 Her zamanki gibi uzaklarda unutmasınlar gözlerini
 Vurmasınlar mavi kuşu kanatlarından
 Çekirgeler talan etmesinler diye zeytin ağaçlarını
 Bir ayakkabı bağının, bir ateşlenmemiş fitilin fiyatını sorarken müşteriler
 Bir ses düşer ortaya, siler süpürür diğer sesleri
 Yalnız adam atlar kıyısından korkularının
 Şimdi yanındadır kalbi
 Ve en büyük zaferdir kazandığı
 Karşılaşınca tanır içinde akan ırmağı
 Uzak durur parklarda korkularını gezdirenlerden
 Şarkı mırıldananlardan kendi kendine
 Kırmızı akrepler saklayanlardan bugünün anısı olarak
 Dilinde yosun tutmuş bir çiçeğin rengini taşıyanlardan
 Biraz da görmediği, bilmediği dağlardan
 Baktı ardından
 Ağladı
 Güneşin arkadaşı, toprağın kadim dostu olarak
 Korku ve öfkeyle yontulmuş bir bıçağım olsun isterdim
 Yalnızca bu şehrin aldatılmışlıkları çağırsın beni
 Alnındaki sönmemiş son yıldız olayım
 Tanımasın, örtmesinler üzerime gözlerini
 Kırık kalbimin kurbanı olarak dolaşayım ortalarda
 Ardımdan karınları ağrıyıncaya kadar gülsün insanlar
 Birbirlerine göstererek uzun parmaklarıyla
 Issız bir öfkeyle başlayayım
 Bir tsunami sonrası rastladığım ilk insana
 Sarılayım
 Sana
 IV.
 İnternet taşımıyor yükünü yüreğimin
 Virane olmuş gönül haneleri uzak benden
 Savaş her gün kızışır, kızılca kıyamet
 Kahverengi tütsüler ve çelik halatlarla çekilen meydanlarda
 Sen yoksun işte
 Yabancı bir sesten başkası değil cep telefonu
 Kudurmuş bir köpeğin ağzı gibi çarşılar
 Boş boş bakıyor bulutlara ulaşmış dalgalara
 Gülümseyen yüzünden geriye bir şey kalmıyor
 Şarkı söylüyor, seviniyor çocuklar kendi ölümüne
 Ardından koşan hikâyeden habersiz
 “Denizin dibinde demirden evler” yok artık
 Şehir de, yıldız da, dudaklarında donmuş söz de
 Yani demem o ki,
 Buralarda ıslanmış ne varsa yalnızlığımla ilgili
 İnsanların utandığı ne varsa
 Bana aittir
 “Bir gün umut başını alıp gidince oğlum” derdi dedem
 “Sen bana lazımsın”
 O günler geldi çattı sonunda
 En iyisi
 Gülümsemek ve hatta bağdaş kurmak sessizce bir köşede
 Şimdi hakir görülen ve öfkeyle oturan
 Kendi acısıyla sarmaş dolaş bir hikâyenin
 Adresinde bulunamayan bir katilin arkadaşıyım
 Asık suratlı ve aşktan uzak
 Sahi biz kaç kişiyiz
 Kaç mevsim geçti yalnızlığımızın üzerinden
 Harap olmuş kentin tuğlalarıyla ve kedileriyle
 Kardeş olduğumuzu cana yakın ve doğurgan kadınlarla
 Kim söyler
 V.
 Yalnızlığım gidiyor işte boynu bükük
 Koynunda ben varım yeni yalnızlığımla
 Çok eskiden çekilmiş bir resmimi
 Sızlayan gönlümü de alarak yanına
 Gidiyor işte yalnızlığım
 Öperek alnından son yalnızlığımı
 Yalnız kalsın, tutunsun yine yalnızlığa diye
 Çalmasın hırsızlar kanayan elleriyle
 Ve buruşturup atmasınlar kenarlardaki çöplüğe
 Ve yalnızlığım korusun beni yalnızlıktan diye
 Biraz da ürkek, tedirgin yalnızlığımın alışkanlığı ile
 Arka cebimde taşırım, yoklarım arada
 Çok şükür yalnızlığım duruyor yerinde
 Gelince çoğalan, gidince çoğalan
 Ben bu adamın ciğerini bilirim
 Af dilemesi aldatmasın sizi
 Diye bağırarak giden bir başka adam gördüm
 İşaret parmağının ucunda ben vardım
  VI.
 Binbir suratlıdır yalnız adam
 Sürüngene benzer daha çok
 Korkutur yılanları yuvasından yumurta çaldığı leyleklerle
 Süt dökmüş kedi gibidir bazen de
 Korkar gördüğü tuhaf rüyalardan
 Hesap gününden
 Ayrıntılarıyla konunca önüne
 Aklından geçenlerin bile kaydedildiği tutanaklar
 İsteyince haklarını
 Sümüklü böcekler, salyangozlar, karıncalar
 Ta kutuplarda açlık sınavındaki ayılar
 Sıra gelmemiştir insanlara daha
 Korkar hesap gününden
 Orta yerinde mahşerin ve gözlerinin önünde herkesin
 Dikilirler karşısına birer alacaklı edasıyla
 Yalnız adam it gibi korkar yalnızlıktan
 Köpek taklidi yapar havadaki turnalara
 Havlar sarp kayalara kusmuş kertenkelelere, kelebeklere
 Toprak duvarlarına evlerin
 Uzun bacaklarına çekirgelerin
 Kabaran ve öten horozlara
 Yarasalara
 Baykuşlara
 Korkar havlar, havlar korkar yalnız adam
 Bulabilirse şöyle ıssız bir dost gölgesi
 Eşek olmak bile geçer aklından
 Gerinir kendine gelir
 Merhamet biriktirir
 Demem o ki
 Kızmaya görsün yalnız adam
 Çiftesi gibidir uysal atın
 Kendini vuran, kendini uzatan cesetlerin üzerine
 Kendini döven
 VII.
 Bazen öyle, bazen böyle, insandır nihayet
 Korku avlayan yalın kılıç işlek meydanlarda
 Eğilmeyen, bükülmeyen, uğramayan pazarlara
 Dimdik yürüyen ve yürüdüğü yeri yol eyleyen
 Kendi kendini yiyen acıkınca
 Adam dediğin yalnız olur
 Kıskananı olur
 Tökezlesin diye bekleyeni olur
 Bir yudum suyu esirgeyeni olur
 Düşmanı olur
 Düşman dedikse yabancımız değil
 Dans ederken gözlerini kapatan ve mavi sözler gezdiren cebinde
 Anlamsız işaretler koyan tahta kapılara
 Ve beslenen insan etiyle
 Düşman dedikse yabancımız değil
 Sevimlidir yüz yüzeyken
 Hayatını verir sandığın senin için
 İçimizden biri işte
 Altından kol saatine gizler ihanetini
 Ya yeraltından yürür, yahut çıkar göklere basar
 Gizlemek için ayakkabı numarasını
 Ah ne çok tanıdık var
 Ellerim nasır tutar, plastik eller ağırlamaktan
 VIII.
 Ağır bir sınavdır bu
 Biriktirdiğimiz
 Korumak için bir kenara bıraktığımız insanlığımızı
 Sabah akşam durmadan
 Saymayı bile beceremediğimiz bir türlü
 Hareket hâlindeler çünkü
 Karıştırıp yeniden saydığımız davarları
 Bir kış günü
 Köy meydanında
 Parçalıyor aç kurtlar hayvanları
 Paylaşıyorlar yükümüzü aslında
 Belki adaletidir hayatın
 Hayır
 Ağır gelir bundan fazlası
 Çünkü kısrak gibidir şiir
 Yorulur
 Öfkeyse kılıcıdır fakirin
 Çıktı mı kınından
 Alıncaya kadar hakkını
 Dönmez yerine
 Tarla çapalayan kadınlar bir de
 Yalnızca gözleri, elleri ve sarı entarileridir görünen
 İsyandır, öfkedir gölgelikte ağlayan çocuklar
 Kaçacak delik arayacaklar bir gün
 Bizim de var bir bildiğimiz
 Diye homurdanarak dağlara tırmanan bir adamı
 Anlatıyordu bir başka adam kalabalıklara
 Sıralanır omuz verirler güneşe karşı
 Hayaller uçuşur tepelerinde dönen kırlangıçlarla
 Terler bedenleri
 Alt oldukları nefesin hasreti sızlatır burun deliklerini
 Bir kadın her zaman kadın olur çünkü
 Su ve bulutlar şimdi en kıymetli şey
 Ekmek gelir sonra
 Akşam olursa şayet, iki odalı ev bir de
 Tarla çapalayan ırgatlar
 Sıra sıra kuşlar konmuş gibidir uzaktan
 Ne çarşılar, ne ölümler, ne de yokluktur onları korkutan
 Sadece bugüne aittirler
 İçlerinden birisi sevgilimdir
 Çakır gözlü
 Uzun boyludur
 Bin saat bekler kırpmadan gözlerini
 Kavil saati dolunca ve gelmeyince beklediği
 Başlar beklemeye yeniden
 Yeter ki inansın gönlündekine
 Çünkü beklemektir aşk
 Bir de dedemin yadigârıdır
 Saklanmıştır sandıkların derinliklerinde
 Yoklanmış, koklanmıştır her eleğimsağmadan sonra
 Buzağı böğürtüleri, karıncalar çanlarını çalar aralıksız
 Çünkü eşkıya bastığında güpegündüz
 Masum ve öksüz evleri
 Yerle bir olur evler
 Kalır aşk
 Gün olur
 Büyür toprağın öfkesi
 Gittiği gibi gelir yalnız adamın şövalyeleri
 Yanar şehrin ışıkları yeniden
 Gün olur
 IX.
 Cehennem ateşi yakar kalabalıklar
 Birbirinin üstünde
 Ardından bakınca ip gibi uzayan
 Ve dağların ardından kaybolan yollar
 Ulaşır bildik bir mevsime
 Bağdaş kurup gelmeni beklediğim bu hayatta
 Ölümden ötesi yok
 Çünkü beklemektir yiğitlik
 Boynundaki çıngıraktan kaçar keçiler
 Can havliyle
 Köpürür yorgun bir köpek gibi
 Salyalar salar göklerin maviliklerine
 Yanık türküler söyler
 Belki Kürtçe ağıtlar yakar
 Ağıtlar yanar
 Dağlar, yollar, çarşılar yanar
 Ne unutur yaşadıklarını, ne hatırlar
 Bazen eşkıya olduğunu sanır, eşkıyalarla savaşır bazen
 Biraz menekşe, biraz bulut, biraz umut çıkınında
 Umulmadık zamanlarda
 En uzun yerinde gözlerinin
 Çıkar gelir
 Ağır adımlarla ve düşlerden ışıklarla
 Sadece senin için gelir yalnız adam
 Alır beni de yanına
 Esirler bırakılacakmış bu akşam
 Beyaz tülbendini takar büyükannem
 Yalnız adam yalnızdır yine
 Kurşunlanmış rüyalardan kalan eski bir türkü
 Mahpushane duvarlarında ateş olur
 Arkasından hançerlenmiş beyaz bulutlar
 Gözyaşları zincirlere vurulmuş bir intikamın
 Yağmur kokar yiğit yüreği
 Sıkılmış yumruğundan başka bir söz yok yanında
 Bir de Fetih sûresi kanat geren, su veren
 Kuş sürüleri göklerde
 Yalçın dağların yaslandığı adam
 Sürme biriktirir sevdiğinin gözlerine
 Gizli gizli ağlar köşelerde
 Kirli mevsimler çökmesin üzerine beyaz evlerin
 Düşmesin ellerine konan mavi yıldızlar
 Bir sabah ansızın çıkar kapısından
 Yalçın dağların yaslandığı adam
 Yalnız adam
 Kimseden kimseye fayda yok
 Diye selvi söğütlerin başında bağıran
 Bu kez meczup bir adam
 Yalnız üşür
 Yalnız dolaşır
 Yalnız yaşar
 Ve herkese hatırlatarak yalnızlığını
 Gün olur
 Yalnız ölür
 Yalnız adam
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 






 
   
  