Hece Taşları Dergisinin 35. Sayısı

Hece Şiirleriyle
Dolu Dolu
 
Hece Taşları
Dergisinin
35. Sayısı Çıktı
 
Tayyib Atmaca’nın Genel Yayın Yönetmenliğinde çıkan, yine hece şiirleriyle dolu dolu olan “Hece Taşları” şiir dergisinin 35. sayısındaki isimler:
 
Cumali Ünaldı Hasannebioğlu, Mehmet Kurtoğlu, Prof.Dr. Mehmet Fatih Köksal, Mustafa Sade, Durmuş Beyazıt, Nurettin Büyükbaş, Hızır İrfan Önder (Sükûtî), Nurullah Ulutaş,  Mehmet Özdemir,  Dr. Halil Atılgan,  Faig Balabeyli, Ümit Bayram Yalçın, İlker Gülbahar,  Birkan Akyüz, Elmeddin Metleb,  Halil Sunkur, Selahaddin Karadaş, Mustafa Kurban Oğlu, Mehmet Gözükara,  İsmail Kutlu Özalp / Yasin Mortaş, Tayyib Atmaca.
 
 “Hece Taşları” dergisinin 35. sayısında yer alan Cumali Ünaldı Hasannebioğlu’nun   “Ne Sorulur Ne Sorulmaz” şiirini ve Tayyib Atmaca’nın “Üç Gül Yaprağı” yazısını tadımlık olarak alıntıladık, aşağıda okuyabilirsiniz.
 
CUMALİ ÜNALDI HASANNEBİOĞLU
Ne Sorulur Ne Sorulmaz*
 
-Dileği, yüreğimde çarpan muhterem
İbrahim Aslan Garipkafkaslı’ya-
 
Bir çıkıldı mı meydana
Ok, yay ve pusat sorulmaz.
Kan karışır toz dumana;
Mahmuzlanan at sorulmaz.
 
Ötüken’de kışlar kışı,
Çin Seddin’de gelir aşı,
Almıla’nın güzel kaşı,
Ceylân gibi, hat sorulmaz.
 
Uzanır Kafkas’a yollar;
Acun ağlar, Hakan ağlar,
Türk’e fethedilen diyar,
Aşığa Bağdat sorulmaz.
 
Geçince ordu yel gibi
Kızıl kan akar sel gibi
Türkistan durur el gibi
Büyüyen Kürşad sorulmaz.
 
“Hayda bre!.. Vurun bre!..”
Oklar çıka kargı gire,
Yamtar ölür güle güle
Börü’ye hayat sorulmaz.
 
Ne yarında ne de dünde…
Kafkasya bizim bu gün de!
Kurulan ulu düğünde
Baş için fiyat sorulmaz.
 
Meydana gelince zaman
Baş verilir alınır şan.
Kılıçlarda kuruyan kan
Ve alınan tad sorulmaz.
 
Olunca meydanda takas
Şehitlik içilir tas tas.
Türk’e alınacak Kafkas
Aşığa Bağdat sorulmaz…
 
*Ötüken 11. sayı Kasım 1968 (şair bu şiiri 18 yaşında yazdı)
 
TAYYİB ATMACA
Üç Gül Yaprağı
 
Bir akşam kendinle baş başa verip, hatıralar albümüne bakarak, uzakları pence¬rene getirip, yağmur yüklü bulutlara el edip, tutuşan içini söndürmek için, telefonu bir kenara bırakıp, içinden taze bir besmele çekip, elini kâğıda kaleme götür, içinden geçen¬ler geçsin içimden, içimden göçenler konsun avcuna, kalem hışırdatsın beyaz kâğıdı, bir zarf dudağına buse kondursun.
 
Varsın yıllar akıp gitsin su gibi, nerede kaldıysan orada başla, ne demek istedin diyemediğin, dilinin altında yutamadığın, dudağına gelip sese gelmeyen, onca kelimeler öksüz kalmasın, aradan kaç bahar geçerse geçsin, sırtını kendine güzelce yasla, günde¬minden çıkart dargınlıkları, günyüzüne çıksın yetik sözlerin, bugünün derdini yarına katma, yarın senden benden eser bırakmaz.
 
Aha geldik geçiyoruz dünyadan, hangi şehre göçsek orda yalnızız, sesimizi sesi¬mize katmadan, içimizi içimize dökmeden, hasret ekip gam biçeriz yıllardır, gözümüzü yumup nereye baksak, uzaklar bir türlü yakına gelmez, hasretten hasrete yollar uzanır, yağmur yüklü bulutlarla gezeriz, gönlümüz ıslanır içimiz üşür, dağlar sesimizi koynun¬da saklar, denizler köpürür düşlerimizde.
 
Sesin uçar gider turnalar gibi, gözde kaybolanlar sözde kaybolmaz, kalemin ağ¬zından düşen kelime, sesini yitirmez kâğıt kaldıkça, beş günlük dünyayı üç beş satı¬ra, sığdıracak kadar gönlünü konuş, canım sıkıldıkça açar okurum, okudukça hatıralar canlanır, saçlarımda eser kavak yelleri, eski bir bakkal bul bir zarf alıver, istersen üstüne hiç bir şey yazma, bırak arasına üç gül yaprağı.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir