Edip Cansever Vefat Yıldönümünde Anılıyor

Şair ve Yazar
Edip Cansever
Vefat Yıldönümünde
Anılıyor
 
İkinci Yeni şiirinin öncülerinden şair ve yazar Edip Cansever vefat yıldönümünde anılıyor
 
Edip Cansever geçirdiği beyin kanaması sonucunda acilen alındığı ameliyattan sağ çıkamayarak, 28 Mayıs 1986’da İstanbul’da vefat etmiş 30 Mayıs 1986’da Aşiyan Mezarlığı’na defnedilmişti
 
Edip Cansever; 8 Ağustos 1928'de İstanbul'un Fatih ilçesinin Soğanağa semtinde doğdu. Annesi ve babası, Çankırı'nın Atkaracalar köyünde doğmuşlar. Ailenin üç kız ve bir erkek, toplam 4 çocuğunun üçüncüsü olarak doğdu.
 
İlkokulu İstanbul'da 56'ncı İlkokul'da tamamladı. İkinci Dünya Savaşı'nda havacı çavuş olarak İstanbul'a tayin edilen babası, askerlik vazifesini tamamladıktan sonra İstanbul'da kalmış, Kapalıçarşı'da ticaret ile iştigal etmiştir.
 
Ortaokul ve liseyi 1946 yılında İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. Yüksek Ticaret Mektebi'ne kaydoldu. Aynı dönemde babasının Kapalıçarşı'daki dükkânında çalışmaya başladı. 12 Nisan 1947'de, aile dostları tarafından tanıştırıldığı Mefharet Hanım'la evlendi. Çiftin bu evlilikten, Nuran ve Ömer adını verdikleri iki çocukları oldu.
 
 
1950 yılında yedek subay olarak askerlik hizmetini tamamladı. Askerlik dönüşünde Kapalıçarşı'da babadan kalma dükkânda turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. 1954'te meydana gelen Kapalıçarşı yangınında dükkânının yan­ması üzerine Jak Salhoşvili ile ortak olup, asma katlı bir başka dükkâna geçti. Ortağı alım satım işlerini yönetirken, Cansever tüm zamanını asma katta okuyup şiir yazmaya ayırdı. Edip Cansever, Kapalıçarşı'da otuz yılını geçirdi ve bu zaman zarfında dokuz şiir kitabı neşredildi.
 
 
1964'te üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisi'nden güncel politikadan anlamadığı gerekçesiyle ayrıldı. 1975 yılında Kapalıçarşı'daki antikacı dükkânını sattı ve ticârî hayatını sonlandırdı. Bundan sonraki dönemde kış aylarını İstanbul'da, yaz aylarını da Akdeniz sahillerinde geçirdi. Akdeniz'in doğasının hem ruhuna hem de sanatına yansıttığı olumlu etkiler sebebiyle 1986 yılında Bodrum’a yerleşti. Ancak Bodrum'a geldikten sadece yirmi gün sonra bir beyin kanaması geçirdi ve İstanbul’a getirildi. Acilen alındığı ameliyattan sağ çıkamayarak, 28 Mayıs 1986’da İstanbul’da öldü. 30 Mayıs 1986’da Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi.
 
Edebî hayatı
Henüz ortaokul yıllarında Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde eski sanat dergilerini okuyup notlar alarak başlayan şiir yazma isteği, İstanbul Er­kek Lisesi’nde okuduğu yıllarda artarak devam etti. Okulun Babıâli’ye oldukça yakın oluşu sebebiyle akşamüstleri Marmara, ABC ve Yokuş kitabevlerine uğrayarak yeni şiir anlayışını tutkuyla izledi. Millî Eğitim Bakanlığı yayınlarından çıkan kitaplar aracılığıyla Yunan ve Lâtin klâsiklerini, dünya edebiyatınının klasiklerini okudu. İlerleyen yaşlarında Marksizm ve sol düşünce ile tanıştı.
 
İlk şiiri 1944'te İstanbul dergisinde yayınlandı. Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası, Kaynak dergilerinde çıkan ilk gençlik şiirlerini İkindi Üstü başlıklı kitapta topladı. Bu şiirlerde varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avarelikleri, duyguları ön plandaydı.
 
1951'de Nokta dergisini çıkardı. Bu dergi, genç şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. İlk kitabından 7 yıl sonra yayınladığı Dirlik Düzenlik bu dönemin ürünüdür. Bu kitaptaki şiirlerde düşünceyi dil içinde eritmeye yönelen, özlü bir söyleyiş ve çarpıcı biçim arayan, toplumsal eleştiri için mizah aracını kullanan bir tutum görüldü. 1957'de yayınlanan Yerçekimli Karanfil ile kendisine özgü bir şiir evreni kurdu. İkinci Yeni akımının özgün örneklerini verdi. Yenilik, Pazar Postası, Yeni Dergi gibi dönemin sanat yayınlarında şiirsel canlılığı besleyen şairlerden biri oldu. Şiirinde zamanla sevinç yerini bunalıma, toplumsal dengesizlikleri eleştirme kaygısı yerini yıkıcı bir umutsuzluğa bıraktı. "Dize işlevini yitirdi" gerekçesiyle yeni arayışlara yöneldi. Şiirde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı. Nerde Antigone, Tragedyalar, Çağrılmayan Yakup bu dönemin ürünleridir. Yine de İkinci Yeni içindeki bazı şairler gibi anlamsızlığı savunmadı. Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesini göz ardı etmedi. Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı. Şiirinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi. Sürekli yazan, yayınlayan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tuttu.
 
Edip Cansever'in sağlığında yayımlanan son kitabı, Oteller Kenti oldu. 1985-1986 yılları arasında yazdığı fakat yayımlanmayan şiirleri, bazı düzyazıları, hakkında yazılanlar ve bazı konuşmalar, ölümünden sonra Gül Dönüyor Avucumda (1988) başlığıyla neşredildi. 1990'da yayımlanmış tüm şiir kitapları, Yerçekimli Karanfil/Toplu Şiirleri I ve Şairin Seyir Defteri/Top­lu Şiirleri II başlığıyla yeniden yayımlandı. 2005'te bütün şiirleri, Sonrası Kalır I-II başlığıyla Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Cansever'in çeşitli dergilerde yayımlanan, ancak şiir kitaplarına almadığı şiirleri, Mehmet Can Doğan tarafından derlendi ve 2009'da Öncesi de Kalır başlığıyla neşredildi.
 
Eserleri
 
Şiir
1947: İkindi Üstü
1954: Dirlik Düzenlik
1957: Yerçekimli Karanfil
1958: Umutsuzlar Parkı
1959: Petrol
1961: Nerde Antigone
1964: Tragedyalar
1966: Çağrılmayan Yakup
1970: Kirli Ağustos
1974: Sonrası Kalır
1976: Ben Ruhi Bey Nasılım
1977: Sevda ile Sevgi
1980: Şairin Seyir Defteri
1981: Yeniden
1982: Bezik Oynayan Kadınlar
1984: İlkyaz Şikayetçileri
1985: Oteller Kenti
2005: Sonrası Kalır I, Bütün Şiirleri
2005: Sonrası Kalır II, Bütün Şiirleri
2008: Gelmiş Bulundum
 
Düzyazı
1987: Gül Dönüyor Avucumda (Ölümünden sonra)
2009: Şiiri Şiirle Ölçmek: Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler, Soruşturmalar. Hazırlayan: Devrim Dirlikyapan. Yapı Kredi Yayınları
 
Ödüller
 
1958: Yeditepe Şiir Armağanı – Yerçekimli Karanfil
1977: Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü – Ben Ruhi Bey Nasılım
1981: Sedat Simavi Edebiyat Ödülü – Yeniden
 
Bir EDİP CANSEVER Şiiri
 
EDİP CANSEVER
Mendilimde Kan Sesleri
 
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
 
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
– Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben –
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenleri
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
 
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar…
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
 
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir