Gün Güzeli

NURAN KÖSE BAYDAR
Gün Güzeli
 
Sevgili Anneciğim, Gün Güzelim,
 
Bu satırları yazarken gözümün önüne, büyük bir evin odaları arasında tek başına oluşun geliyor. Sessizliğin içinde duvarlarla fısıldaşan, yılların ağırlığını omuzlarında taşıyan halin… Babamı ebedi istirahatgâhına uğurladıktan sonra, yüzünün kıvrımlarında derinleşen hüzünler, zamanla içini saran bir gölge gibi büyüyor. Kalbinde asılı duran bir çivi, anıları çerçeveliyor birer birer, her bir hatıra silik resimler arasında yerini koruyor.
 
Hatırlıyor musun, çocukken kollarına sığındığımız o günleri? Sabahları kahvaltı masasında yüzümüzdeki mahmur ifadeyi, şefkatle taradığın saçlarımızı, düşe kalka büyüdüğümüz o yılları? Sen hep yanımızdaydın, taşmayan bir sabırla… Ama şimdi biz, hayatın telaşına kapılıp, bazen senin yanında olmayı ihmal ediyoruz. Oysa sen, gözlerinle bizi hâlâ ilk günkü gibi sevgiyle kucaklıyorsun.
 
"Gün güzeli" gibisin anneciğim. Her sabah, o narin çiçek gibi yeniden açıyorsun kalbini bize; ne olursa olsun kırgınlığını içine gömüp gülümsemeyi ihmal etmiyorsun. Akşamları içine çekilsen de, ertesi gün yeniden doğuyorsun, yeniden var ediyorsun sevgini. Zarif, ama bir o kadar dirençlisin. Ve biz çoğu zaman senin bu sessiz direnişini fark etmiyoruz bile.
 
Evimizin her köşesi biliyor hasretini. Babamın yokluğunu, bizlerin eksikliğini, içini doldurmaya çalıştığın sessiz saatleri… Eskisi gibi neşeli değil artık o koca ev. İçten gülüşün, odaları aydınlatan en güzel sesti. Şimdi ise hüzünlü bir ezgiye eşlik ediyor suskunluk.
 
Sana teşekkür etmek istiyorum, anne… İmanla yoğrulmuş öğütlerin, yolumuza serptiğin ışık, sevgini katık ettiğin sofralar ve her an varlığını hissettiren o sıcacık yuva… Tüm bunlar, senin ve babamın bize bıraktığı en değerli miras. Belki de bu yüzden, ne kadar uzağa gitsek de içimizde hep senin izini taşıyoruz.
 
Keşke zaman biraz daha insaflı olsa, yıllar yorgun ellerini bu kadar kırıştırmasaydı. Keşke seni daha sık görebilsem, daha çok sarılabilsem… Ama biliyorum ki mesafeler ne olursa olsun, bir anne yüreği daima evlatlarının yanındadır. Sen hep bizimlesin, biz de seninle…
 
Anne, sadece evlatlarını büyütmez; onlarla birlikte kendisi de büyür, olgunlaşır, değişir. Sen de öyleydin anneciğim. Kendi çocukluğunda göremediğin güzellikleri bizim gözlerimizde görmek istedin hep. Belki kendi elinle dokunamadığın çiçekleri, bizim avuçlarımıza koyarak sevdin. Belki dinleyemediğin bir ninniyi, biz uyurken usulca mırıldanarak tamamladın. Hayallerini bizimle gerçekleştirdin; kendi kanatların kırılmışsa bile, bizimkileri güçlendirmek için uğraştın. Her bayramda yeni kıyafetlerimiz olsun diye önce kendinden vazgeçtin, sofra başında hep doyduğumuzu görmek için bekledin. Ama en çok sevgiyi öğrettin bize. Bir insanı gerçekten sevmenin ne olduğunu, babama olan sevginde gördük. Onun gölgesi bile yanındayken huzurdu senin için. Aynı çayı paylaşmak, göz göze gelmek, birlikte susmak bile sevdaydı. Yanımızda olamasa da artık, onun hatıraları sımsıkı avuçlarında duruyor, dua niyetine… Evimize çıkan yollar, manolya kokan sokaklar bile, babamın adını anarken sesindeki titremeyi duyuyor. Yokluğu yüreğinde bir kâğıt kesiği, içli bir türkünün kırık notası… Sevda ise gözyaşıyla alevlenen bir kor…
 
Anneciğim, biliyoruz ki senin kalbinde her birimizin yeri ayrıydı; sevginde asla bir ayrım olmadı. Hiçbirimizi diğerimizden üstün ya da eksik görmedin, kimseyi kayırmadın. Sevgin, adaletle yoğrulmuştu; her çocuğunu kendi fıtratıyla kabul eden, noksanlıklarını tamamlayan, fazlalarını paylaşmayı öğreten bir annelikti. Biz belki zaman zaman birbirimize kırıldık, mücadeleye girdik, hatta haksızlık ettiğimizin farkına bile varamadık. Ama sen, her seferinde bizi birbirimize yaklaştıran, sevginle örülmüş güçlü bir bağ oldun.
 
“Kardeş kardeşe küsemez” derdin, “Gün gelir, birbirinizden başka tutunacak dalınız kalmaz.” Şimdi anlıyorum ki en büyük gayen, yalnızca sevmeyi değil, birbirimize sahip çıkmayı da öğretmekmiş. Zamanla büyüdük, farklı hayatlara yelken açtık; fakat bil ki, ne zaman birbirimize baksak, gözlerimizin derinliklerinde senin merhametini ve öğrettiğin sevgiyi hissediyoruz.
 
Çocukken ne çok kavga ederdik, değil mi? O zamanlar dünya bizim için küçücük, dargınlıklarımız ise kocamandı… Sen de usulca, sabırla söylenirdin: ‘Biriniz bir dağa, diğeriniz başka bir dağa!’ Her duyduğumda içimde hem bir sitem hem de mahcubiyet hissederdim. O an anlamazdım belki, ama şimdi geriye dönüp düşündükçe, dudaklarımda hafif bir tebessüm beliriyor. Çünkü dediğin gibi oldu… Her birimiz kendi dağına çekildi, ayrı yolların yolcusu olduk.
 
Anneciğim, senin için insanlarla kurulan bağlar her zaman çok kıymetliydi. Akrabalarla aranı iyi tutmak, dostlukları yaşatmak, komşuluk hakkını gözetmek… Bunlar senin için yalnızca birer kural değil, gönülden gelen bir sorumluluktu. Bazen kırıldın, bazen incindin ama asla kavgacı olmadın. Kalbinin derinlerinde bir sızı hissetsen bile dudaklarından incitici tek bir söz çıkmazdı. Haksızlığa tahammül edemezdin, haksız olan bir başkası bile olsa vicdanın itiraz ederdi. Ama ne garip, en çabuk da sen kırılırdın. Küçücük bir söz, seni içine kapatmaya yeterdi ama bir o kadar da çabuk affederdin. Kendi yüreğinde taşıdığın merhameti, başkalarından da beklerdin belki ama her zaman bulamazdın. Yine de, hayatı bir gönül işi olarak gördüğün için insanlardan vazgeçemezdin.
 
Bizim de ara sıra kırıldığımız olmuştur belki sana, incindiğimiz, içimize attığımız, kimseye söylemediğimiz… Ama hemen geçti, hep geçti, çünkü senin öptüğün yara hemen iyileşirdi. Bir anne eli değdi mi, acı unutulur, zaman silinir, hüzün dağılıverir. Sen, benim içimde kabuk bağlayan her yarayı bir bakışınla sarmayı bilirdin. Söylemesem de anlardın, suskunluğumu çözerdin, gözlerimdeki bulutu fark ederdin. Dünyanın tüm ağırlığı omuzlarımdayken bile senin dizlerine yaslanınca hafiflerdi ruhum. 'Anne eli her derde deva' derler ya, senin şefkatin de öyleydi işte; sesi duyulmaz, ama varlığı her şeyi iyileştiren bir dua gibi…
 
Sonra torunların oldu… Ve sen, onların gözlerinde yıllar önce bizim gözlerimizde gördüğün ışığı yeniden gördün. Torunlarınla oynarken, onların minicik ellerini tutarken sanki bir zaman tünelinden geçip gençliğine döndün. Onlara ninni söylerken bizim bebekliğimize gittin, ilk adımlarını izlerken bizim ilk adımlarımızı hatırladın. Torunlarınla gülümserken yüzün yalnızca mutlulukla değil, geçmişin tatlı hatıralarıyla da aydınlandı. Bir annenin kalbi evlatları için hiç yaşlanmazmış meğer… Senin de öyle, anneciğim. Yıllar geçse de, torunlarının kollarında yeniden gençleşen o şefkatli yüreğin, resmedilmeye değer…
 
Ama şimdi, zamanın hızla geçtiğini görünce, sana birkaç şey söylemek istiyorum. Her gün yürümelisin anne. Yürümek yalnızca bedeni değil, ruhu da dinlendirir. İçindeki sıkıntıları adımlarına yükleyip bırakmak gibi bir şeydir. Yol seni hep yeni bir yere götürmese de, içindeki yolları açar. Eskime, yenilen. Yaş almak eskimek değil, dönüşmektir. Yeni şeyler öğren, yeni insanlarla tanış, hayatı farklı açılardan gör ki ruhun hep genç kalsın. Okuduğun Kur'an'ın anlamını kalbinde hissederek düşün. Umutlu ol, içindeki ışığı söndürme. Hayat ne kadar zor olursa olsun, her sabah yeni bir başlangıçtır. Güneş, sen ona yüzünü döndüğünde daha parlak doğar. Sevmeye devam et. Sevmek, sadece insanları değil, hayatı sevmek… Bir çiçeği sulamak, bir kitabın sayfalarını okşamak, geçmişin güzel anlarına tutunmak… Sevgi, ruhun köklerine can veren sudur. Düşüncelerine dikkat et. Çünkü düşüncelerin, ruhunun aynasıdır. Kendine nazik ol. Kendinle konuşurken başkalarına davrandığın kadar şefkatli ol. Gülümsemeyi unutma. Belki her şey yolunda değil, belki içindeki boşluğu kimse bilmiyor ama gülümsemek, hem sana hem de çevrendekilere iyi gelir. Kendine vakit ayır. Hep başkalarını düşündün, bizimle meşgul oldun. Şimdi biraz da kendin için yaşa. Kitap oku, yeni tatlar dene, çiçek yetiştir, kendine iyi bak. Anılarında kaybolma, yenilerini biriktir. Eski defterler güzeldir ama hayat hep ileri akar. Geçmişi sev ama bugünü yaşamayı unutma. İçindeki çocuğu yaşat. Ve en önemlisi, kendini sev, Rabbini sev.
 
Anneciğim, yalnızlık bazen insana ağır gelir ama bil ki hiçbir zaman gerçekten yalnız değiliz. Allah, “Ben size şah damarınızdan daha yakınım” (Kâf, 16) buyuruyor. Gecenin en sessiz anında bile O’na yönelen bir dua, yüreğimizde filizlenen bir umut gibidir. Peygamber Efendimiz (sav), "Cennet annelerin ayakları altındadır" buyurduğunda, bir annenin fedakârlığının ve sevgisinin ne denli kutsal olduğunu bizlere anlatıyordu. Sen de bizim için dünyada cennetin bir parçasısın. Bize sevgiyi, sabrı, şefkati öğrettin; şimdi sıra sende, kendine de merhamet et. Hz. Hatice’nin Peygamberimize sarsılmaz bir destek oluşunu düşün, Asiye’nin sabrını hatırla… Tarih boyunca güçlü kadınlar hep vardı, sen de onlardan birisin. Şimdi belki kalbin hüzünle dolu ama unutma, Yusuf’un yıllar sonra kuyudan çıkıp Mısır’a sultan olması gibi, Allah dilerse en karanlık anları bile aydınlığa çevirebilir. Her sabah yeni bir nasip, her gün yeni bir mucize saklıdır. Sen yeter ki umudunu diri tut.
 
Kızın,
Nuran
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir