Arif Nihat Asya
 Vefat Yıldönümünde
 Anılıyor
 "Fetih Marşı", "Kalk Yiğidim", "Bayrak", "Dua" ve "Naat" gibi önemli şiirleriyle bilinen, cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli temsilcilerinden şair ve yazar Arif Nihat Asya vefat yıldönümünde anılıyor
Türkiye'nin farklı bölgelerindeki okullara ismi verilen, adına her yıl şiir ezberleme yarışmaları düzenlenen Arif Nihat Asya tedavi gördüğü Ankara Numune Hastanesinde 5 Ocak 1975'te vefat etmişti. Arif Nihat Asya; Tokatlı Ziver Efendi ile Tırnovalı Zehra Hanım'ın tek çocuğu olarak, 1904'te Çatalca'nın İnceğiz köyünde dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Arif olan şair, henüz 7 günlükken babasını veba hastalığından kaybetti.
 Annesinin yeni bir evlilik yapıp Filistin'e gitmesiyle akrabalarının yanında büyüyen Asya, Birinci Dünya Savaşı yıllarında "Gülşen-i Maarif Rüştiyesi"ne gitti. Bu dönemde şiire başlayan şair, eğitimini parasız yatılı olarak Bolu ve Kastamonu liselerinde sürdürdü.
Hocası Enver Kemal Bey'in yönettiği "Gençlik" dergisinde ilk şiirleri yayımlandı. Öğrenimine "Darülmuallimin-i Aliye"nin (Yüksek Öğretmen Okulu) Edebiyat Bölümünde devam etti. İlk şiir kitabı olan "Heykeltıraş", 1924 yılında bu okulda öğrenciyken yayımlandı. Okul yıllarında İstanbul Postanesi ve Anadolu Ajansında da çalışan şair, son sınıftayken ilk eşi Hatice Semiha Hanım'la evlendi ve bu evlilikten iki çocuğu oldu.
Arif Nihat Asya, mezun olduktan sonra Adana Lisesi ile kız ve erkek öğretmen okullarında 14 yıl edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptı. Öğretmenlik yaptığı dönemde Üsküdar Mevlevihanesinin son şeyhi Ahmet Remzi Akyürek'le tanıştı. Milli şiirlerin yanı sıra bir Mevlevi edasıyla tasavvufi şiirler yazdı. Şair, 1940 yılında, 5 Ocak Adana'nın kurtuluşu için kaleme aldığı "Bayrak" adlı şiiriyle tanındı ve "Bayrak Şairi" olarak anılmaya başlandı. Bu şiir, önce "Görüşler" dergisinde, daha sonra da "Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor" adlı şiir kitabının 1946'da çıkan ilk baskısında yer aldı.
 İlk evliliğini sonlandıran şair, kimya öğretmeni Servet Akdoğan ile ikinci evliliğini yaparak bir kız, bir erkek çocuk sahibi daha oldu.
Asya, 1950-1954 yıllarında yürüttüğü 9. dönem Adana milletvekilliği görevinin ardından çeşitli yerlerde öğretmenlik yaptıktan sonra 1962'de emekli oldu. Emekliliğinin ardından İstanbul'da bazı gazetelerde yazılar yazan şair, 5 Ocak 1975'te tedavi gördüğü Ankara Numune Hastanesinde vefat etti..
 Arif Nihat Asya'nın şiirlerinde halk ve divan edebiyatı nazım şekilleri yanında modern edebiyatın nazım şekilleri de yer aldı.
 En çok kullandığı nazım şekli olan rubailerden oluşan 5 ayrı kitap kaleme alan Asya, kahramanlık ve tarih duygusu, din, aşk, tabiat ve memleket güzelliklerini şiirlerine konu edindi.
 Türkiye'nin farklı bölgelerindeki okullara ismi verilen, adına her yıl şiir ezberleme yarışmaları düzenlenen Arif Nihat Asya'nın mısraları, edebiyatçı, siyasetçi ve kanaat önderlerinin konuşmalarında bugün de sıkça yer bulmaya devam ediyor.
 Eserleri
 Arif Nihat Asya’nın daha önce yayımlanmamış yazılarıyla beraber bütün eserleri 1975-1977 yıllarında 12 kitaplık bir külliyat halinde basıldı
 Şiir
 "Heykeltıraş", "Yastığımın Rüyası", "Ayetler", "Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor", "Kubbe-i Hadra", "Kökler ve Dallar", "Emzikler", "Dualar ve Aminler", "Aynalarda Kalan", "Rubaiyyat-ı Arif", "Kıbrıs Rubaileri", "Nisan", "Kova Burcu", "Avrupa'dan Rubailer", "Bayrak."
 Deneme
 "Kanatlar ve Gagalar", "Enikli Kapı", "Terazi Kendini Tartamaz", "Tehdit Mektupları", "Onlar Bu Dilden Anlar", "Aramak ve Söyleyememek" ve "Kanatlarını Arayanlar."
 Bir ARİF NİHAT ASYA Şiiri
 ARİF NİHAT ASYA
 Naat
 Seccaden kumlardı…
 Devirlerden, diyarlardan
 Gelip göklerde buluşan
 Ezanların vardı.
 Mescit mümin, minber mümin…
 Taşardı kubbelerden Tekbir,
 Dolardı kubbelere "âmin"!
 Ve mübarek geceler, dualarımız,
 Geri gelmeyen dualardı.
 Geceler ki pırıl pırıl,
 Kandillerin yanardı!
 Kapına gelenler ya Muhammed,
 -Uzaktan, yakından-
 Mümin döndüler kapından!
 Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
 İki dünyada aziz ümmet,
 Muhammed ümmetiydi.
 Konsun yine pervazlara
 Güvercinler;
 "Hu hu"lara karışsın
 Aminler…
 Mübarek akşamdır;
 Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
 Şimdi Seni ananlar, anıyor ağlar gibi…
 Ey yetimler yetimi,
 Ey garipler garibi;
 Düşkünlerin kanadıydın,
 Yoksulların sahibi…
 Nerde kaldın ey Resul,
 Nerde kaldın ey Nebi?
 Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
 Çağlar ne çağlardı:
 Daha dünyaya gelmeden
 Müminlerin vardı…
 Ve bir gün ki gaflet
 Çöller kadardı,
 Halime’nin kucağında
 Abdullah’ın yetimi,
 Amine’nin emaneti ağlardı!
 Hatice’nin goncası,
 Aişe’nin gülüydün.
 Ümmetin gözbebeği,
 Göklerin Resulüydün…
 Elçi geldin, elçiler gönderdin.
 Ruhunu Allah’a,
 Elini ümmetine verdin.
 Beşiğin, yurdun, yuvan
 Mekke’de bunalırsan
 Medine’ye göçerdin.
 Biz bu dünyadan nereye
 Göçelim, ya Muhammed?
 Yeryüzünde, riya, inkâr, hıyanet
 Altın devrini yaşıyor…
 Diller, sayfalar, satırlar
 "Ebu Leheb öldü" diyorlar:
 Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
 Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
 Neler duydu şu dünyada
 Mevlid’ine hayran kulaklarımız;
 Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
 Adına alışkın dudaklarımız!
 Artık, yolunu bilmiyor;
 Artık, yolunu unuttu
 Ayaklarımız!
 Kabe’ne siyahlar
 Yakışmamıştı, ya Muhammed,
 Bugünkü kadar!
 Haset gururla savaşta;
 Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi…
 Onu da yaralarlar kanadından,
 Gelse bir şefkat meleği.
 İyiliğin türbesine
 Türbedar oldu iyi!
 Vicdanlar sakat
 Çıkmadan yarına.
 İyilikler getir, güzellikler getir
 Adem oğullarına!
 Şu gördüğün duvarlar ki
 Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
 Fethedemedik ya Muhammed,
 Senelerdir.
 Ne doğruluk, ne doğru;
 Ne iyilik, ne iyi…
 Bahçende en güzel dal,
 Unuttu yemiş vermeyi.
 Günahın kursağında
 Haramların peteği!
 Bayram yaptı yabanlar;
 Semave’yi boşaltıp
 Save’yi dolduranlar.
 Atını hendeklerden-bir atlayışla-
 Aşırdı aşıranlar.
 Ağlasın Yesrib,
 Ağlasın Selman’lar!
 Gözleri perdeleyen toprak,
 Yüzlere serptiğin topraktı.
 Yere dökülmeyecekti, ey Nebi,
 Yabanların gözünde kalacaktı!
 Konsun yine pervazlara
 Güvercinler;
 "Hu hu"lara karışsın
 Aminler.
 Mübarek akşamdır;
 Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
 Ne oldu, ey bulut,
 Gölgelediğin başlar?
 Hatırında mı, ey yol,
 Bir aziz yolcuyla
 Aşarak dağlar taşlar,
 Kafile kafile, kervan kervan
 Şimale giden yoldaşlar!
 Uçsuz bucaksız çöllerde,
 Yine, izler gelenlerin,
 Yollar gideceklerindir.
 Şu tekbir getiren mağara,
 Örümceklerin değil;
 Peygamberlerindir, meleklerindir.
 Örümcek ne havada,
 Ne suda ne yerdeydi.
 Hakkı göremeyen
 Gözlerdeydi!
 Şu kuytu, cinlerin mi;
 Perilerin yurdu mu?
 Şu yuva-ki bilinmez,
 Kuşları hüdhüd müdür,
 Güvercin mi kumru mu?
 Kuşlarını bir sabah,
 Medine’ye uçurdu mu?
 Ey Abva’da yatan ölü,
 Bahçende açtı dünyanın
 En güzel gülü;
 Hatıran, uyusun çöllerin
 Ilık kumlarıyla örtülü!
 Dinleyene, halâ,
 Çöller ses verir:
 "Yaleyl! " susar,
 Uğultular gelir.
 Mersiye okur Uhud,
 Kaside söyler Bedir.
 Sen de bir hac günü,
 Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
 Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
 Destan yap, ey şehir!
 Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar.
 Kureyş uluları, karşılarında
 Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
 Ali’nin önünde kapılar açılır,
 Ali’nin önünde eğilir surlar.
 Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
 Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar.
 Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
 Yerde kalmazdı ruh… kanatlıydı.
 Konsun-yine-pervazlara
 Güvercinler;
 "Hu hu"lara karışsın
 Aminler.
 Mübarek akşamdır;
 Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
 Vicdanlar, sakat çıkmadan,
 Ya Muhammed, yarına;
 İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
 Adem oğullarına!
 Yüreklerden taşsın
 Yine, imanlar!
 Itri, bestelesin Tekbir’ini;
 Evliya okusun Kur’an’lar!
 Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın
 Kayışzade Osman’lar!
 Naatını Galip yazsın,
 Mevlid’ini Süleyman’lar!
 Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
 Geri gelsin Sinan’lar!
 Çarpılsın, hakikat niyetine
 Cenaze namazı kıldıranlar!
 Gel, Ey Muhammed, bahardır.
 Dudaklar ardında saklı
 Aminlerimiz vardır!  …
 Hacdan döner gibi gel;
 Mirac’dan iner gibi gel;
 Bekliyoruz yıllardır!
 Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
 Hızır kanat, Cibril kanat,
 Nisan kanat, bahar kanat;
 Ayetlerini ezber bilen
 Yapraklar kanat…
 Açılsın göklerin kapıları,
 Açılsın perdeler, kat kat!
 Çöllere dökülsün yıldızlar;
 Dizilsin yollarına
 Yetimler, günahsızlar!
 Çöl gecelerinden, yanık
 Türküler yapan kızlar
 Sancağını saçlarıyla dokusun;
 Bilal-i Habeşi sustuysa
 Ezanlarını Davut okusun!
 Konsun-yine-pervazlara
 Güvercinler;
 "Hu hu"lara karışsın
 Aminler…
 Mübarek akşamdır;
 Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Asanatlar "şiirden sinemaya" 
