“Yanlış Parantez” ya da Kendine Koşan Şiirler

“Yanlış Parantez” ya da Kendine Koşan Şiirler
 
Belki çok iyi tanıyorsunuz belki de ilk kez benden duymuş olacaksınız bu ismi: Mehmet Gemci, şair ve yazar. Kısa denilecek bir süre önce şiirleriyle ve yazılarıyla tanıştım. Belki de çok önceden tanıştım da isimler ve tarihler konusundaki sorunuma kurban gitti hatırlamayışım. Belki de çok nadir de olsa bir dergide veya internet ortamında rastlamışımdır. Ancak Mehmet Gemci ismi ve şiirleri ilk kez ya da en çok "edebiyat yaprağı" dergisinde dikkatimi çekti ki bu yüzden sanırım bundan öncesi hafızamda net değil.

Elbette bir şair, bir yazar er ya da geç yazdıklarıyla mutlaka ulaşır okura. Bazen bir şiir bazen yalnızca bir mısra okuyucunun dikkatini çeker ve o şairin diğer şiirlerinin ve dizelerinin peşine düşer, o kalemin yazdıklarını okumak ister.

Ben de bir okur olarak bütün şiirlerini merak ettiğim Mehmet Gemci’nin 2005 yılında  'YalnızArdıç Kitapları'ndan “Yanlış Parantez" ismiyle çıkan ilk ve tek şiir kitabına sonunda ulaştım.

Kitaptaki bütün şiirleri en başından en sonuna kadar okuduktan sonra bu şiirler hakkında birkaç kelam etme ihtiyacı hissettim. Ama hemen söylemeliyim ki şairlerden bahsetmek belki kolay olsa da şiirlerden bahsetmek o kadar kolay değil. Şiirin neyinden ve şiirden nasıl bahsettiğinize bağlı olarak işiniz zor olabilir.

Bir şiirin kendine has özgün varlığı,  tamamen kendinden kaynaklanan etkin işlerliği, özgün imgeleri ve özgün sesiyle örülmüş uyum ve tutarlılığı o şiirin herhangi bir okur için ilk bakışta ne ifade ettiğinden daha çok ilgilendiriyorsa sizi o zaman işiniz daha da zor.

Bir şiirin kendindeki varlık, işlerlik, uyum ve tutarlılık ne kadarsa o şiirdeki hayatiyet ve hakikilik de o kadar olur.

Mehmet Gemci’nin şiirlerini de bu söylediklerimin bağlamında okudum, yani hayatiyet ve hakikilik bağlamında…

"suyu çekilmiş bir ırmağın
içli bir türküsüdür bizim ki"

diyor Şair “Yanlış Parantez” şiirinde ve,

"ne desem
çatlamış bir kere kadim fanus"

mısralarıyla son buluyor şiir…

Burada benim dikkatimi çeken üstatların  “anasır-ı erbaa” dediği “su, hava, ateş, toprak” diye sayılan hayatiyete ilişkin kozmik dört unsurdan biri olan su’ya (ırmağa) yapılan vurgu ve yine kozmik ve özgün bir imge olarak bu şiirde yer alan  “kadim fanus”…

“su” vurgusu hemen bir sonraki “Güz Söylevi” şiirinde bu kez çeşmeler olarak karşımıza çıkıyor:

"kuruyor işte
çocukluğumuzda gürül gürül akan çeşmeler"

Sonra yine “ırmak” olarak:

"sen ve ben
yani hepimiz o renksiz ırmakta akıyoruz"

ve anasır-ı erbaa’dan “toprak”la bitiyor şiir:

"bir gün toprağın duruşması başlayacak"

Hayatiyeti gösteren bunun gibi mısralara; şiirin varlık, işlerlik, uyum ve tutarlılık yanının daha belirgin olduğu böyle mısralara, kitaptaki birçok şiirde rastlamak mümkün.

Şair, “Kırık Harfler” şiirinde;

"içimin göğünde tutunduğum yıldızlar
kayıyor birer birer
yağmuru özlüyorum sonra”

derken de, “Kırlangıç Şarkısı” şiirinde;

“gözlerimi terk ediyorum
uzak bir göğün
ıtır kokan yamaçlarına
gövdemi ırmağın ortasında
başı boş bir sala"

derken de hep aynı şiir kentinin birbirine benzer caddelerinde dolaştırıyor bizi,  cadde yerine “Patika” mı demeliydim yoksa. Çünkü “Patika” diye bir şiir de var kitapta.

Şair, hep aynı şiir kentinin benzer caddelerinde dolaştırıyor bizi, dedim ama yanlış dedim galiba, koşturuyor demeliydim belki de.

Neden mi?

“çünkü ben
ruhumdan bir kapı aralayarak
kendime koşuyorum yıllarca”

diyor şair “Asılsız Ayrıntı” şiirinde

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir