Bir Tren Yolculuğundaki Seçimlerimiz

EMİNE CUMA
Bir Tren Yolculuğundaki Seçimlerimiz
 
Samimi bir öğrenme aşkı ile düştük hikmetin peşine. Aklımızda boyumuzu aşan sorular. Peki, nereden başlamalıyız? Herkesin kafasındaki sorular farklı olsa da şüphesiz en temeli “ben kimim?” sorusudur.
 
Kimdir bu insan?
 
İnsanın beşerî ve ruhi olmak üzere iki boyutu vardır. Beşerî yanımız malumunuz yaşamın devamı için bir dizi istek ihtiyaçların bulunduğu ve giderilmesinin zaruri olduğu kısımdır. Bunun yanında sevindiğimiz, acı çektiğimiz, hayal kurduğumuz, inandığımız bir ruhi boyutumuzun da olduğu yadsınamaz. Doğum, ölüm, yaşlılık, hastalık gibi gerçekliklerimiz var. Ve de hepimiz için takdir edilmiş bir zaman diliminin olduğu da malumunuz. Uzatmaya gücümüzün yetmediği, ne yaparsak yapalım kaçamadığımız ve bizi bekleyen bir son… Tabi ki sondan kasıt bu dünyadan ayrılış anlamındadır.
 
O zaman hayatı bir tren yolculuğuna benzetebilir miyiz? Zamanı gelince bindiğimiz ve süre dolunca indiğimiz bir yolculuk gibi… Yaşarken bir o kadar uzun gelir ama dönüp bakınca yılların nasıl geçtiğini bir türlü anlayamayız.
 
Bir başlangıç var, bir son var ve de biçilmiş bir süre var. Ve insan bunu anlayabiliyor! Varlığımın farkındayım, kendim dışındakilerden ayrıldığımın bilincindeyim. Dünümü unutmadan geleceğe taşıyabiliyorum, ders alabiliyorum, içimde mevcut bir doğru yanlış telakkisi var, düşünüp çıkarım yapabiliyorum… Hepimizin ayrı ayrı benlikleri var. Bir şeyler ortaya koyabiliyor seçim yapabiliyoruz.
 
Evet, seçim yapmak, tercihte bulunmak… Ömrümüz boyunca ne çok tercih yapıyoruz değil mi? Ne yiyeceğimiz ne giyeceğimiz, konuşurken hangi kelimeleri kullanacağımız, hangi yolu seçeceğimiz, kiminle arkadaşlık edeceğimiz, evleneceğimiz… Uzar da uzar.
 
Tercih yapmakla iş bitti mi? Tabi ki hayır. Tercihlerimizin sonuçlarını da yaşayacağız elbet. İyi ki bu elbiseyi giymişim ne güzel oldum, keşke başka biriyle arkadaşlık etseydim, iyi ki eşimle evlenmişim gibi gibi. İrade var, seçim var, bir de bu seçimlerin sonuçlarını yaşamak var!
 
Peki, herkes bu dünyada yaptıklarının cezasını- ki ceza Arapçada karşılık demektir-görüyor mu? Tabi ki hayır… İşte o zaman düşünen, bağlantı kurabilen insanın aklına şu cümleler gelmeli değil mi?
 
“Bu dünyada benim elimde olmayan bir başlangıç ve son arasında, süresini bilmediğim bir vakitte yaptığım tercihlerin sonucunu veren adil, hakkaniyetli, iyilik yapana merhametli bir yaratıcı olmalı. Sahip olduğum akıl ile bir amacımın olması gerektiğini biliyorum. Bu tefekkür ufku sadece yemek, içmek, süfli bir hayat yaşamak için verilmiş olamaz! “
 
“Her şey senin elinde, istediğin hayatı yaşa, özgürsün“ sloganlarına aldanıyor muyuz gerçekten? Aslında insan bal gibi de biliyor her şeyin kendi elinde olmadığını, bal gibi de anlıyor her çabasının sonucunda bir başarı gelmediğini… Özgürlüğünün sınırsız olmadığını…
 
Dünyadaki düzene bakıp yaratıcıyı görüyor, gezegenlere bakıyor, hücreye bakıyor, ikisinde de akıp giden parçacıkları dalgacıkları görüyor… Tesadüfle açıklanamayacak mucizevî gerçeklikleri keşfediyor, yine de inkâr ediyor! Zulmediyor, kan döküyor. Zalim zulmetme yönünde seçimde bulunuyor. Sizce bu seçimin bir bedelinin olduğunu bilmiyor mu? Yoksa ona yakın görünen dünyaya aldanıp bile bile lades mi diyor?
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir