SİBEL ORHAN
Ruhun Rahlesi Kırık
Gönlümde kırlangıç mıydın,
Göçer mi her bahar gelen?
Nar çiçekleriyle süslenmiş sabır,
Kan kırmızısı düşer içime erken…
Küllerimden kalkar nigar,
Serçe döner, kırlangıç öter,
Bahtımda gülzar var,
Bereye tutunan bir urgan yeter
Kleopatra sananlar bakar,
Oysa sırtımda çapa izler,
Saçıma buğday kokusu siner,
Avucumda donuk bir ayaz eser
Öptüm onu bir gün!
Sıcak ekmek gibiydi busesi
Mayalanıp kaldı içimde,
Unutamam esintisini
Fesleğen yetiştirdim kapı önüne,
Adını koydum: mor gül diye
O düş ki hâlâ menekşe verse,
Kucaklaştığımız yerdeyim beklesene
Payımı bölüşürüm sevgiden
Hasreti yıldızlarla konuşurum serden
Sabahlara yorgun uyansam da geceden
Bir dilim ekmektir, ikiye bölünen
Bir uçurtma geçer göğümden,
Bir düğme düşer eski ceketimden,
Çocukluğum yerle bir olur aniden
Büyümek, sermaye gibi eksilir içten,
Ne kaldıysa yitip giden her şeyden
Vicdanın ücra yerinden,
Gözlerin geçer alın yazımdan,
Bir tutku gibi sızar derimden
Bir sevda taşırım hem bana hem sana,
Çekilmiş bir mevsim gibi geriye,
İki adım var, biri sana, biri günaha,
Hangisine bassam, gömülürüm en dibine
Açar aslan ağzı çiçeği,
Büklüm büklüm sevgi seli
Ala gözler düşer kıble yerine
Yolun yarısındayım geride
Ali ile Kerem misali
Ateşe su, gül’e bülbül, öze aşk seli
Dirhem dirhem sevdana, gebe
Fermanının mührü virane!
Nâzenin kalmış bir sessizlikte
Rahlesi devrilmiş, ruhu revanımın
Türabının çehresinde bîçaredir
Boyun eğmiş özleminde yetimlik,
Kara çalı düşer müşkülün eşiğine,
Mestane olmuş hikmetten,
Latif sesiyle Davud,
Zebur indinde feraset gökten
Süleyman’ın hükmü aleme geçer,
Kuş dilini anlar, hakikati söyler
İblisin secdesi hepten yoktur,
Zatına salavat okuyup gider
Süleyman bilse kuş dilini,
Çözer mi? Bu bilmeceyi
Divan verdi fetvayı
Bunca elemin bulunmaz bezirganı.