Hece Taşları Dergisinin 70. Sayısı

Hece Taşları Dergisinin 70. SayısıKARABAĞ
G/ÖZEL SAYISI
 
Hece Şiirleriyle
Dolu Dolu
 
Hece Taşları
Dergisinin
70. Sayısı Çıktı
 
Tayyib Atmaca’nın Genel Yayın Yönetmenliğindeki yine hece şiirleriyle dolu dolu olan Hece Taşları dergisinin 70. sayısı çıktı
 
Bu sayıda şiirleriyle, yazılarıyla yer alan isimler:
 
Tayyib Atmaca, Bəxtıyar Vahabzadə, Abdurrahim Karakoç, Səməd Vurğun, Ozan Arif, Ali Akbaş, Mehmet Ismayil, Yavuz Bülent Bâkiler. Məmməd Araz, Yasin Mortaş, Zəlimxan Yaqub, Mehmet Durmaz, Osman Fermanoğlu, Tacettin Şimşek, Süleyman Abdulla, Muhammed Avşar, Vaqif Osmanov. Erdoğan Erbay, Səxavət Izzəti, Bayram Durbilmez, Bəsti Berdeli, Kenan Çarboğa, Rövşən Xasayoğlu, Nedim Yılmaz, Nemət Tahir, Yılmaz Türk. Muradov Sövdəyar, Ulvi Yürür, Əzizə Ağahüseynqızı, Haşim Kalender, Səhər Xiyavı, Emir Sıktaş, Ədalət Duman, Cemâl Divani, Sıtkı Eminoğlu. Ekrem Hâcî, Nafiz Nayır, Əjder Yunus Rıza, M. Nihat Malkoç, Lüfəli Bərqi, Mustafa Kütükçü, Aliriza Ənbaz, Famil Eloğlu. Hüseyin Emin Öztürk, Erhan Çapraz, Aleddin Seyidzadə Elşən, Doğan Kaya, Musa Tektaş, Ali Daşgın, Cəmiloğlu İmamverdiyev, Mehmet Osmanoğlu. Təranə Arifqızı, Ahmet Yıldırımtepe, İbrahim Yusifoğlu, Halit Yıldırım, Musa Ələkbərli, Âdem Oğuz, Zərəngiz Mansurova, Lütfü Kılıç, Rovsen Guliyev. Kənan Hacı, Ramiz Kərəm, Cavanşir Abdullayev, Elbariz Məmmədli, Rafail Tağızadə, Elman Tovuz, Aysel Xanlarqızı Səfərli, Vahit Aslan. Nazim Əhmədli, Mikayıl Bozalqanlı, Sehran Allahverdi, Elvin Mütaliboğlu, Ramiz Qusarçaylı, Ayaz Arabaçı, İlqar Türkoğlu, Cabbar Muhəmmədi, Metin Özarslan.
Hece Taşları Dergisinin 70. Sayısı
“Hece Taşları” dergisinin 70. sayısında yer alan Tayyib Atmaca’nın “Kanımızda Deli Taylar, Karabağ’da Toynak Vururyazısını ve Ali Akbaş’ın “Göygöl” şiirini tadımlık olarak alıntıladık, aşağıda okuyabilirsiniz.
 
TAYYİB ATMACA
Kanımızda Deli Taylar, Karabağ’da Toynak Vurur
 
Sene bin dokuz yüz on dört, ahmet cevat’ın yüreği, dalgaların arasında, “çırpınırdı karadeniz, bakıp türkün bayrağına”, aradan geçiyor dört yıl, Mehmet emin resulzade, biz sizinle bir çınarın, ayrı yerde kökleriyiz, “bir defa yükselen bayrak, artık yere inmez” diyor, yeryüzüne nizam veren, osmanlı can çekişirken, nur topu gibi bir ülke, hilali göğe gererek, dikilirken yeryüzüne, “minlerce can qurban oldu, sinen herbe meydan oldu, hüququndan keçen asker here bir kahraman oldu.”
 
Sene bin dokuz yüz doksan, yetmiş yıllık esaretin, zincirini kırmak için, önümüzde elçibey’im, mangal gibi bir yürekle, arslan gibi kükreyerek, elinde üç renkli bayrak, o yürüdü biz yürüdük, azadlık meydanı doldu, yandı hürriyet ateşi, sokaklardan caddelerden, sel yerine insan aktı, tanklar geldi üstümüzü, her taraf kızıl gül oldu, ölüm güldü yüzümüze, haziran’da doğan güneş, bir eylül’de battığında, boynunu büktü laleler, yüzde yirmi toprağımız, düştü yağının eline.
 
Sene iki bin yirmi de, resulzade’nin düşleri, elçibey’in hayelleri, gerçekleşmeye başladı, otuz yıldır ermeni’nin, işgal ettiği topraklar, türkiye’nin güftesiyle, azerbaycan bestesiyle, birer birer alınarak, yeniden yurt yapılırken, sesini yükselterek batı, bizi korkutmak istiyor, biz ölümü öldüreli, korkulardan azad olduk, varsın batı yüksek sesle, marş okusun ıslık çalsın, dünyanın her yerindeki, ermeniler ayaklansın, yel kayadan ne anlarsa, ödü olan karşımıza, çıksınlar da bir görelim.
 
Kalbim sizin ile çarpar, uyku girmez gözlerime, dünya bir kez daha gördü, sonra yumdu gözlerini, kulakları sağırlaştı, ikiyüzlü devletlerin, anladık ki türkün türkten, başka dostu olmaz imiş, kanımızda deli taylar, karabağ’da toynak vurur, harı bülbül tekrar açar, azad oldu artık şuşa, bunun için otuz yıldır, sabrımızı bileyledik, zulmün duvarını yıktık, hilal doğmaya başladı, insanlıktan nasipsizler, nereye kaçarsa kaçsın, ölüm kartal gibi daldı, cırnaklarıyla çıkardı, maymunların gözlerini.
 
ALİ AKBAŞ
Göygöl
 
Bir seher vaktinde vardım Göygöl’e
Burda kızlar gül takıyor kâküle
Alev alev bir gül attım su yandı
Sunam derin uykusundan uyandı
Yavaş yavaş araladı perdeyi
Gönlüm göle düşmüş yaban ördeği
Giyip kuşanmaya erinmiş Göygöl
İpekten tüllere bürünmüş Göygöl
 
Ne kadar özenmiş hilkâtin eli
Bir depremle doğan yayla güzeli
Ninniler dinlemiş deli rüzgârdan
Gıdasını almış yağmurdan kardan
Sonra canlar yakan bir âfet olmuş
Burdan su içiyor her sevdalı kuş
Sanki aynasını düşürmüş felek
Göygöl’den gayrısı bir kirli gölek
 
Gök mâvi, göl mâvi, her şey semâvî
Arşa çıkar Ateşgâh’ın alevi
Burası Kafdağı tezatlar evi
Çıkar her adımda bir masal devi
Dağlar deve olur, bulut güvercin
Bir gümüş sakallı keçi olur cin
Yanılıp Göygöl’ü su sanmasınlar
Bismillâh demeden yıkanmasınlar
 
Gece ipil ipil yıldız elenir
Ay ışığı düşer göl hârelenir
Asırlardır sevdâ çeken gönüller
Ateşgâh’ta yanar burda serinler
Göygöl menbâıdır efsânelerin
Bu sulardan doğmuş Hüsrev’le Şirin
Dedem Korkut bu dağlara uğramış
Acıkmış suyuna ekmek doğramış
 
Bir sabah Göygöl’de peri kızları
Yıkanırken siper edip sazları
Üstlerine gelmiş bir deli çoban
Kır papaklı, sırtı heybeli çoban
Bakmış ki göl başı peri tüneği
Atmış üstlerine ak kepeneği
Bir anlık gafletten doğmuş Tepegöz
Oğuzu uykuda boğmuş Tepegöz
 
Bir gece yarısı ay suya düşer
Çöllerde bir ceylan pusuya düşer
Derinden derine hârelenir su
Sararken her yanı barut kokusu
Çimenler üstünde üç beş damla kan
Gözünü nefretle kapatır ceylan
Çırpınır ağzında bir demet kekik
Kör avcı, her şeye çekilmez tetik
 
Şimdi yaylaların sonbaharıdır
Dağları kaplayan süt buharıdır
Yapayalnız kalmış kuğulu Göygöl
Ağlayan göz gibi buğulu Göygöl
Uzar kıyısında bir sarı kamış
Kendini seyreder sularda yaz kış
Şimâl küleğiyle kar geliyor, kar
Sunamı tûfandan koruyun dağlar
 
Dedim doruklarda açan menekşe
Dedi uçabilsem, kuş olsam keşke
Bilmem nasıl sığdım ben bu derbende
Merih’in, Zühre’nin derdi var bende
Yüzümü yalarken yayla meltemi
Her gece rüyamda bir beyaz gemi
Sularımı yara yara gidiyor
Özlediğim bir diyara gidiyor
 
Han Kepez çıkarır altın tacını
Her gün bu aynada tarar saçını
Köroğlu yol keser alır baçını
Kaçak Nebi unutur mu öcünü
Deli poyraz doruklarda tar çalar
Dal koparır, can aparır, nar çalar
Uçuşan yapraklar turna teleği
Bulutlar dağların ipek yeleği
 
Bir nevruz sabahı sökerken şafak
Bir şehzâde gelip uyandıracak
Nal sesleri duyacaksın derinden
Öpecek usulca göy gözlerinden
Açma duvağını sır verme ele
Şu fırtına dinsin, yaz gelsin hele
Uyu nâtevânım yaralım uyu
Uyu bahtı kara maralım uyu
 
Bir şiir bıraktım sana hediye
Bu garip yolcuyu unutma diye
Şahidimiz olsun ulu çınarlar
Gün gelir okuyup bizi anarlar
Çınar fısıldaşır pınara söyler
Pınar da üstadım Anar’a söyler
Bu sayede elden ele duyulur
Bizim de adımız şâir sayılır
 
Mesnevî okuyup geçtik Gence’den
İçime bir sızı düştü inceden
Elvedâ bağlarda üzüm derenler
Üzümü unutup hüzün derenler
Elvedâ adını unutan şehir
Elvedâ akmayı unutan nehir
Ata yâdigârı Gence elvedâ
Dalında kuruyan gonca elvedâ
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir