Sarkıntı Huzur

EKİM BETÜL UÇAR
Sarkıntı Huzur
 
Bazen yorulmakla beklemek arasına
Adını koyamadığım bir suskunluk düşer.
Ne ileri çağırır beni zaman,
Ne de geride bıraktıklarım dönüp bakar.
Denge değil bu bahsettiğim,
Bir tereddüdün sonsuzluğa uzanma biçimi.
 
Heves ettim, evet.
Ama neye!
Görmediğim bir şekle mi,
Yoksa sadece boşluğun biçimlendirdiği yankıya mı?
Avuçlarımda eksikliğiyle var olan şeyler vardı;
Ve yük kalbimden sarkardı,
Gövdem hiç anlamazdı onca ağırlığı.
 
Zorlamadım bu kez.
“Benim” demedim.
Dişlerimi sıkmadan geçtim içimden gidenleri…
Ne tutundum ne kovdum.
Sadece durdum.
Ve bir sabah, zamanın kendini unuttuğu bir anda
Adını unuttuğum bir huzur
Gölge gibi yanıma sindi, oturdu.
Belki de hep oradaydı.
 
Teslimiyet diyorlar buna.
Ama ben başka bir kelime arıyorum hala…
Çünkü boyun eğmek değil bu;
Daha çok,
Kendine geri çekilen bir dal gibi,
Rüzgârla birlikte salınmak…
Ve sevgiyi bile, gerektiğinde
Kendi ellerinle,
Usulca toprağa yatırmak…
 
Anladım artık:
Yol bazen adımlarda değil,
Durduğun yerde yeşeren sessizlikte saklı.
Her yürüyüş iz bırakmaz ardında,
Her emek filizlenmez bir gün
Ve bazen
Bir adım atmamak,
Bin yolculuğa denktir!
Beklemek, adını koyamadığım bir hareket,
İçime çöken uzayıp giden bir hiçlik.
Ve belki de tek hakikat,
Görünmeyenle kurduğum bu anlaşmada gizli…
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir