Bilge Baykuş Diyor ki

FİLİZ SOYDAŞ Bilge Baykuş Diyor ki |ÖYKÜ|

FİLİZ SOYDAŞ
Bilge Baykuş Diyor ki |ÖYKÜ|
 
Yaşlı baykuş, ağacın dalına tünemiş, yorgun gözlerini sonuna kadar açarak etrafı izliyordu.
 
Binadaki pencereleri her zaman olduğu gibi sırayla süzdü yine.
 
Bu ağaç da tıpkı baykuş gibi yıllarını nice tecrübeler edinerek devirdi. Binanın bahçesindeki tüm ağaçların kesilmesine, dalına konan kadim dostu baykuş ile şahitlik etti.
 
Herkes bu baykuşu tepkisiz, etrafı boş boş izleyen bir kuş zanneder, ancak bilmezler ki kimi zaman gözü izlerken, yüreği kafesinde çırpınır; bazen sevinçle coşar bazen acı çeker izledikleri karşısında.
 
Herkesin içinde bir yerde gizlenmiş bir hazine vardır. Sen onu keşfedip bulana kadar açığa çıkmaz. Kimisi, Allah'ın kendisine verdiği bu armağanın ne olduğunu bilmeden göçüp gider dünyadan. Baykuşun uzun zamandır dikkatle izlediği yorgun adam da kendisindeki hazineyi keşfedememiş, hep başkaları için yaşamış biriydi.
 
Baykuş, adamın halinden, hayatın ona taşıttığı yükün omuzlarında derman bırakmadığını anladı. Onun bu haline daha fazla dayanamayıp kanatlarını çırparak, adamın ayaklarının dibine kondu. Adam aniden durdu ve ona baktı. Hiçbir şey demedi bakmaya devam etti sadece. Baykuş konuşmaya başladı. “Çok yorgun görünüyorsun.”
 
“Evet, öyleyim.”
 
“Seni uzun zamandır izliyorum. Hatta bazen pencerenin kenarına konup, yakından bakıyorum sana. Hep başkaları için koşturup, sonra da onların yükünü taşırken yorgunluktan ağlıyorsun. Kendin için bir şey yaptığını hiç görmedim.”
 
“Kaç yaşıma geldim, hep birilerinin yükünü omuzlamakla geçti ömrüm.” dedi, yorgun ellerini yüzüne kapatarak. Olduğu yere çömelip oturdu.
 
Bilge baykuş, “bir zamanlar tıpkı senin gibi başkalarının yükünü taşımaktan harap olmuş bir karınca ile karşılaşmıştım. O da aynı senin gibi yorgundu.” diyerek anlatmaya başladı. Adam dikkatlice dinliyordu onu.
 
Omuzlarındaki yükten bunalmış başı yerde üzgün üzgün yürüyen bir karıncaydı bu. Kanatlarımı çırpıp, onun yanına kondum. "Neyin var, neden böyle kederli görünüyorsun?" diye sordum.
 
Karınca ağlamaklı sesi ile anlatmaya başladı. "Şu dünyada kendim için hiçbir şey yapmadım. Hep bir başkasının yükünü omuzlarımda taşıdım. Şimdi de o yükleri taşımaktan, omuzlarım dayanamayacağım kadar ağrıyor."
 
Baykuş bir solukluk ara verip devam etti. "Bundan böyle kendin için de bir şeyler yap, hayatta ikinci bir şans verilmez hiçbir canlıya." dedim ona.
 
Adam merakla sordu. “Karınca ne dedi?”
 
“Derin bir iç çekti ve şöyle dedi, ama bensiz ne yaparlar, kim taşır onların yükünü? Sonra hepsi bana düşman olur.”
 
Baykuş, karıncaya zamanında verdiği fikrin ne kadar işe yaradığını hatırlayıp anlatmaya başladı. "Karıncaya bir fikri verdim ve ona dedim ki, bak seninle bir şey deneyelim. Onlara gidip çok hasta olduğunu ve bundan sonra kendinin yardıma ihtiyacın olduğunu söyle. Hatta de ki artık kendi yükünüzü kendiniz taşıyıp bir yandan da bugüne kadar sizin yükünüzü omuzlanmam hatırına iyileşene kadar bana yardımcı olun."
 
Adam heyecanlandı. “Sonra ne oldu?”
 
“Karınca tam da dediğim gibi gidip bu sözleri söyledi onlara. Ortalıkta bir homurdanma, bir sızlanma belirdi. Hatta aralarından biri ortaya atıldı. ‘benim işim başımdan aşkın kusura bakma ben ancak kendi yükümü taşırım, seninle ilgilenemem.’ dedi. Diğerleri de benzer sözler sarfetti. Hatta karıncanın artık onların yükünü taşımayacağı için ileri geri konuşmayı da ihmal etmediler. Oradan uzaklaşırken kendi aralarında geçen konuşma karıncanın kulağına da geldi. ‘Nerden de çıktı bu hastalık, bizim işimiz bize yeter. Onunla nasıl ilgilenelim. En iyisi kendi başının çaresine baksın.’ Ben de oradaki bir ağacın dalında olanları izliyordum.”
 
Adam karıncanın haline öyle çok üzüldü ki onda kendini gördü. “Zavallı karınca. Kim bilir nasıl hayal kırıklığı yaşamıştır.”
 
“Hem de nasıl üzüldü. Bu olanlara karşın kolu kanadı kırıldı. Şayet bana kulak asmayıp, onlarla bu konuşmayı yapmasaydı yüklerini omuzlarında taşımaya devam edecekti. O zannediyordu ki günün birinde kendi de zor duruma düşerse, hepsi birden onun yanında olup destek olacak. Kendisinin onlara kıyamadığı ve o ağır yüklerini omuzlandığı gibi, zamanı gelince onlar da aynı şeyi kendisi için yapacak…”
 
Karıncanın hayal kırıklığı yaşadığı o anlarda söylediği bir söz baykuşun kulağında yankılandı bir anda. Bilge Baykuş, “baştan bu yana onların tüm yükünü sırtlanıp, hayatlarını kolaylaştırmakla hata mı ettim?” demişti kırık dökük bir halde.
 
Adama dönüp, gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı. Sanki karınca da o an tam karşısında gibiydi. Baykuş onu da görür gibi oldu. “Bu, tamamen bir hata değildi. Elbette bir canlının yükünü hafifletmek erdemdir, ancak kendi hayatını tamamen onların yüküne vakfetmek, kendini önemsememek ve ötelemektir. Ruhun acı içinde kıvranırken, sana öyle bir ızdırap verir ki o zaman anlarsın kendini nasıl hırpaladığını. Tekrar gelme şansının olmadığı bu dünyada böyle yaşamak kendine haksızlıktır. Onların yanında olmalısın ama bunu, kendini ezip geçerek yapmamalısın.” dedi Bilge Baykuş, tıpkı geçmişte karıncaya dediği gibi…
 
Yorgun adam, bundan sonra da sevdiklerine elinden geldiğince destek olacaktı, ama bunu kendini bu derece hırpalayarak ve iyi niyetinin kötüye kullanılmasına izin vererek yapmayacaktı. Baykuşa, onu hiç unutmayacağını ve söyledikleri için devamlı minnetle anacağını söyleyip uzaklaştı oradan.
Bilge Baykuş Diyor ki
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir