SATILMIŞ ÜMİT ÇETİNKAYA
Öğretmenler Nasıl Beslenmeli
Hepimiz biliyoruz ki beslenme hayati bir mesele. Soluk almaktan sonra, yemek yemek (tüketmek demiyorum) zorunda ve su içmek mecburiyetindeyiz ki hayatımızı idame ettirebilelim.
Beslenmenin altın kuralları var. Bunları çoğumuz ilkokul seviyesinde de olsa biliyoruz. Aslında çoğu gastronomiste göre “yemeğimiz ya da yediğimiz neyse biz de oyuz.” Serkan Karaismailoğlu’nun “Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum” kitabını okuyunca bazı gerçekler daha da açıldı önüme. Aynı olay “Aidin Salih’in “Gerçek Tıp (Yitik Şifa’nın İzinde)” isimli kitabı için de geçerli.
Peki, yediklerimiz bu kadar önemli ise yemediklerimiz ne kadar önemli? Hani iyi olabilmek için kötülerden uzak durmalı prensibi var ya; işte o çürük elmalara da mesafe koymalıyız. İnsanın üzerine pislik sıçramaması için lağım musluklarını kapatması elzemdir.
Bir de insanın kökeni ya da tabiiyeti de beslenme alışkanlıklarını etkileyen önemli bir unsur. Mesela; Amerikanlar şişman, Japonlar fit, Çinliler minyon, Almanlar diri, Ruslar çıta gibi. Ülke olarak bizler de giderek obezleşiyoruz. Dünya açlıkla imtihan edilenler kadar toklukla cebelleşenlerle dolu.
Acaba vücut sağlığımızı, mesleklerimiz ve uğraşlarımız da bu kadar etkiliyor mu diye bir soru sormak geliyor içimden. Aslında beslenme alışkanlığımız bizi sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da etkiliyor fikri geliyor hemen peşinden. “Ne yersen, onu biçersin!” başlıklı yazımızda bundan etraflıca bahsetmiştik.
Birey ve toplum olarak insanları besleyen, büyüten, geliştiren, inşa eden, yapabileceği mesleğine yönlendiren meslek gruplarının yanında, onu, sağlığı bozulduğunda iyileştirmeye ant içmiş fedakâr insanlar da var çevremizde.
İkincisini doktor, hemşire, operatör, cerrah vb. ifadelerle adlandırıyoruz. İlkini de biz öğretmenler görev ediniyoruz. Hani Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Eserinin üzerinde imzası olmayan yegâne sanatkâr” olan öğretmenler. Eserini sabrı ve sevgisi ile oluşturan, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiren; dilimizi, kültürümüzü, tarihimizi yarınlara aktaran; ışığı ile yolumuzu aydınlatan öğretmenler.
Doktorlar gibi bizim de vitaminlerimiz var. Mesela; anadilimiz Türkçe ve Edebiyat vitamini, Matematik ve Cebir vitamini, Fizik-Kimya-Biyoloji bileşiminden oluşan Fen Bilgisi vitamini, Bilişim, Teknoloji, Yazılım ve Programlama’dan oluşan BTY vitamini, Sanat vitamini de Müzik ve Görsel Sanatlar’dan müteşekkil. Beden Sağlığımız içinse Beden Eğitimi ve Spor vitamini en büyük destekçimiz. Sosyal gelişimimiz içinse Sosyal Bilgiler takviyesi alıyoruz. Ruhsal ve inanç yönümüzü kuvvetlendirmek içinse Din Kültürü, Siyer, Kur’an- Kerim Okuma gibi aşılarımız mevcut. Ayrıca, her okul ve her sınıf için aile hekimi yerine geçebilecek sınıf rehber öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizi ruhsal ve psikolojik açıdan destekleyecek ve yönlendirecek rehber öğretmenlerimiz sahadalar.
Peki, can ve başla çalışan bu öğretmenlerimiz nasıl beslenmeli? İyi kitaplar okumalı mesela. Nitelikli şiirler edinmeli ve mümkünse yazmalı da. Ufuk açıcı filmler izlemeli, tiyatroya, baleye ve müzikale merak sarmalı; tuz olarak dozunda eleştiri musluklarını açmalı. Kitap değil de defter çıkartmalı mesela. Her öğretmen branşı dışında en az bir hobiyle ilgilenmeli, imkân dâhilinde branşında ya da dışında yüksek lisans ve doktora yapması için desteklenmelidir. Özellikle her gün nesir ve nazım vitaminlerini almalı ve bunları hiç aksatmamalıdır. Arta kalan zamanlarda D vitamini almak için gezilesi ve görülesi yerleri ziyaret etmeli ve bu sayede zihnini ve gönlünü afiyetlendirmelidir. Tebdil-i mekânda ferahlık vardır düsturuyla sıhhatini muhafaza etmelidir.
Kırk altı yıl boyunca Osmanlı Devleti’ne hükümdarlık eden Kanuni Sultan Süleyman, hastayken yazdığı bir gazelde şunları söyler:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi”
Öz cümle: Öğretmenler hem psikolojik ve sosyolojik hem de ruhi ve bedeni açıdan işinin profesörü olmalıdırlar.
Çünkü onlar, Cahit Sıtkı’nın da dediği gibi: “Hava kadar lazım, ekmek kadar mübarek, su gibi aziz” olan canlılardır.