Gizli Oyun

SERAP GÜNER Gizli Oyun |ÖYKÜ|

SERAP GÜNER
Gizli Oyun |ÖYKÜ|
 
Başaklar doğurmuş toprak ana, sarı tüylü, gökyüzüne yakınlaşmaya çalışıp, uzayan başaklar. Yürüyorum boyumca başaklar arasında, zikzaklar çiziyorum, tekerlemeler söylüyorum, bacaklarım yaralarla kanasa da, yürüyor, yürüyorum. Bozuyorum düzenini başakların, yolunda giden işler gibiydiler oysa.
 
Güneş yüzümü parlatıp kızartıyor, yanıyorum. Hızlanıyor, hızlanıyor, ayaklarım patlayana dek koşuyorum. Bu benim dansım, bastığım başakları tek tek kaldırıyorum. Sır gibi dolaşıyorum koca tarlada, bu oyunu hep tek başıma oynuyorum. İçime bir korku dolsa da, heyecanım o kadar yoğun ki, gün aşırı gidiyorum o tarlaya. Adresini bilen mektup gibi sevinçle, tekerlemelerle gidiyorum, her başağa bastıkça günah, kaldırdıkça ayağa sevaplara bürünüyorum.
 
Gökyüzü bir rüzgâr savuruyor, hışır hışır, yana yatan başaklar göğe şiir yazıyor. İşte tam da seyir vakti, yorulmuşlukla izliyorum öylece, dilimde bir şarkı mırıldanarak. Başaklar bir sevda benim için, sarı sevda, bir de ay çiçeği tarlaları,  altın gibi parlayan güneşin aksi. Arada gizlice kopardığım bir günebakan kafasını bir kenarda çitlemek ne büyük zevk. Rüyalarımı süslerken güneşin saçakları, annemin her gün ‘Haydi kahvaltıya, okul vakti’ sesi, diriliş bir ölümden sanki. Ayılmak, ah ayılmak düşle gerçek arası bir kahvaltı bitiminde belki.
 
Yok sanki yeni ve bilinmedik oyunlar, hep sıradan, yaşıtlarım hala evciliklerde ve ben evcilikte dört köşe boş bir çerçevenin ardına geçip spiker ya da sanatçı oluyor, şarkı söylüyorum, hemen sıkılıyorum, sonra da evciliğe uymadığım için fırlıyorum kenara, televizyon oluyor haber sunuyorum.
 
Bazı gün batımında koşuyorum başaklara, bazı da sabah aydınlıkta. Gün batımında günebakanlar çok küskün oluyor, hüzünden başını eğmiş adamlar gibi, eksilmiş bir harf gibi şiirden, heceden, boynunu büküyor. Bazı gün batımlarında koşarken başaklara, o hışırtı var ya o hışırtı, ah içim ürperiyor. Başaklardan taç örmeyi de öğrendim gide gele. Âmâ annemden korkuyorum, o kadar uzağa gittiğimi söylemeye cesaretim yok, itirafsız bir öykü taşıyorum, bir sır.
 
Üstüne basıp geçtiğim başakları dönüp ayağa kaldırsam da, geri düşmeleri tıpkı kırdığımız birini ezip geçtikten sonra af dileyiş çabasına benziyor. Günebakanlar akşamlarda eve yorgun dönen işçiler gibi. Annem üstümden başımdan dökülen otlarla gizli mabedimi çözer gibiydi. Bir metruk evi gezmeye benzerdi bu tarlayı dolaşmak. Hızlıca koşarak gelirdim bazen. Nefes nefese isem, sanki nefes alırdım orda, başakların gökyüzüne uzanan dalları büyümeyi anlatırdı ruhuma. Öylesine tatlı bir büyüydü ki kokusu hala burnumda tütsülü.
 
Bir de seyrek ekilmiş tarla vardı, pek uzun değildi başaklar, aynı tadı almazdım orda. Oyuna bakın ya, hiç usanmadan bu koca tarlayı arşınlar ve zevkle dönerdim eve. Bu ıssız, bu koca tarla neler anlatırdı ruhuma. Dinlerdim arada rüzgârla ‘Hışşşşş, Hışşşş’, seyrederdim dansını başakların, canımı acıtınca kızardım. İnsansı bir ruh yüklemiştim bu tarlanın omzuna, esti miydi fırtına, büyük bir hızla kaçardım. Yağmur, çamurlarsa her yerimi, annem çok uzaklara gittiğimi anlardı belki.
 
Hep böyle sürüp gitti, uzunca bir süre gittim geldim o başaklara. Ta ki bir öğle sıcağında bir arkadaşımın o dehşet çığlığını duyana dek. Bir delikanlının elinde boynu sıkılmış bir yılan, diğer eliyle ayağını tutuyor çığlık çığlığa. Beni aramış arkadaşlarım, buralara kadar iz sürmüşler, tarladan çıkmış bu yılan, başakların arasından, Aman Tanrım, beni soksa nasıl kaçardım, nasıl açıklardım anneme gizli mabedimi, oysa nasıl güzel anılar katmıştı heybeme bu tarla. Koşa koşa tüm çocuklar nahiyenin ebesine gittik, önce ben anlamam, bir şey yapamam dese de, kocakarı ilaçları yaptı arkadaşıma. Epey bir topal gezdi çocukcağız, sonra iyileşti. Yılan tıpkı hayalleri bozan büyükler gibiydi bana, mabette ibadetimi engellemiş bir şeytan gibi kaldı aklımda. Ne zaman bir buğday tarlası, başaklar görsem, hep o güzelliği bastıran korku düşer aklıma.
Gizli Oyun
Gizli Oyun

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir