Heykel Sanatında Doğu-Batı Farkı ya da Sanat Yüzünden Kavga Çıkar mı

GÜLÜMSER DEVRİM GÜLER

GÜLÜMSER DEVRİM GÜLER
Heykel Sanatında Doğu-Batı Farkı ya da
Sanat Yüzünden Kavga Çıkar mı
 
Meramımızın anlaşılması bakımından öncelikle heykel sanatının ne olduğuna ve de ne olmadığına ilişkin birtakım genel değerlendirmeleri burada tekrar etmekte yarar var.

“Heykel sanatı daha çok, mekân içinde üç boyutlu estetik biçimler yaratmayı amaçlayan bir görsel sanat dalı olarak tanımlanır. 20. yüzyıla değin heykel, belirli nesne ya da konulan betimleyen, hareket etmeyen ve kunt hacim ya da kütlelerden oluşan bir sanat olarak kabul edilirdi.

20.yüzyılda, betimsel olmayan daha soyut ürünlerin ortaya çıkması, hareketin temel bir öğe olarak kullanıldığı kinetik devingen heykelin gelişmesi, kunt hacimlerin içlerindeki ve aralarındaki boşlukların önem kazanması, heykel sanatının kapsamını da genişletmiştir

Çağdaş heykelciler amaçlarına uygun her türlü malzeme ve yönteme başvurmaktadırlar. Bu da günümüz heykel sanatını belirli malzeme ya da tekniklerle sınırlamayı olanaksız kılar. Mekân içinde kendi başına var olan serbest heykelin yanı sıra, bir yüzeyin ayrılmaz parçası olan kabartma heykel de heykel sanatı kapsamında değerlendirilir.

Michelangelo, Bernini, Pisanello, Degas ve Picasso gibi birkaç sanat dalında birden ürün vermiş sanatçıların yapıtları, heykel sanatının, başka görsel sanat dallarıyla yakın ilişkisini ortaya koyar. Heykelin bezeme öğesi olarak da kullanılması nedeniyle, heykel sanatı eskiden beri mimarlıkla yakın ilişki içinde olmuştur. Bazı kabartma heykeller, resim, çizim, oymabaskı kabartma gibi sanatlara yakındır. Işık gölge karşıtlığından yararlanan serbest heykeller de resim sanatına yaklaşır

Heykel ile metal işleri ve çanak çömlek arasında da kesin bir sınır çizmek çok zordur.  Birçok metal işinde ya da çanak çömlekte, bir heykelde bulunabilecek bütün özellikler vardır. Günümüzde endüstri tasarımcılarıyla heykelcilerin yaptıkları işler de gittikçe birbirine yaklaşmaktadır.

Heykeller çoğu zaman başka sanat yapıtları ya da ortamlarla ilişki içindedir ya da kabartma heykelde olduğu gibi, onların ayrılmaz bir parçasıdır. Büyük boyutlu heykeller genellikle mimari yapılan tamamlar. Bahçe ya da park gibi açık alanları bezemek için de heykel sanatından yararlanılır. Dayanıklı ve kalıcı olmaları nedeniyle, bir kişinin ya da olayın anısını yaşatmak için de anıt heykeller yapılmıştır. Mezar taşları, lahitler, bir olayın anısına dikilen sütunlar, zafer takları bunlara örnek gösterilebilir.”

Evet,  Batı’da Heykel, Doğu’da ise daha çok Kabartma-Oyma-Mimari olarak nitelendirilen bu sanata ilişkin bu özet bilgiden sonra…  Gelelim nitelendirilmesinde bile olduğu gibi her bakımdan Doğu-Batı farkına, farklılığına…  Doğu ile Batı’nın hayata, eşyaya ve olaylara bakışlarındaki farklılığı sanata bakışlarında da bütün sanat alanlarında görmek mümkün.

Batı’nın her zaman akıl’ı öncelemesine, fizik’e itibar etmesine karşılık Doğu her zaman duygu’yu, sezgi’yi öncelemiş ve fizik ötesine, metafizik olana itibar etmiştir. Bu önceleme bu itibar ediş bütün sanat alanlarındaki bütün sanat eserlerine de doğal olarak yansımıştır.

Belki de biraz da bu yüzden Doğu’nun heykel sanatında yüzyıl öncesine kadar Batı’daki gibi insan heykellerine pek rastlanmaz. Kahramanlık betimlemelerinin yapıldığı kabartmalarda bile sadece bir insanın öne çıkarıldığı örnekler yok denecek kadar azdır.

Orta Asya’daki “Orhun Abideleri”nden Anadolu’daki “Kümbet”lere kadar Doğu’nun bütün eserlerinde birbirine benzer bu metafizik yaklaşım,  bu Doğu Mistisizmi görülür.

Doğu’nun İslam etkisinde gelişen uygarlıklarında ise bu daha da belirginleşmiştir. Özellikle belli bir insanın heykelinin yapılmasına putperestliğe yol açar düşüncesiyle toplum da sanatçılar da hoş bakmamıştır. Ancak buna karşılık İslam etkisiyle birlikte zamanı aşan günümüze kadar gelebilen kabartma ve oyma muhteşem eserler verilmiştir. Adeta güzelliğin, estetiğin sınırları zorlanmıştır.

Son yüzyılda ise Doğu’nun kendi değerlerinden uzaklaşarak, Batı etkisinde kalarak değil de Batı’yı sadece taklit ederek ortaya koyduğu eserler var. Bu eserler toplumun bazı kesimleri tarafından kabul görmüşse de bazı kesimleri tarafından da şiddetle reddedilmiştir. Bunun sonucunda Türkiye örneğinde görüldüğü gibi bazı heykellerle ilgili büyük kavgalar çıkmıştır.  İyiliğin, güzelliğin temel dinamiklerinden biri olan sanat yüzünden nasıl kavga çıkabilir ki diye sorulacak olursa elbette sanat yüzünden kavga çıkmaz denilir ama sanat sanat olmaktan çıkmışsa, insan insan olmaktan çıkmışsa, kavga da çıkar, bir sürü pis koku da çıkar. Ve tezgâhlardan, senaryolardan, düzenbazlıklardan söz edilir artık. Bir toplum bir de böylece çürür ha çürür. Sanat mı, sizlere ömür….

 

 8 Kasım 2014 / Asanatlar

 

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir