Hal-i Pürmelâlimiz ve Düşlerimiz

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA Hal-i Pürmelâlimiz ve Düşlerimiz

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Hal-i Pürmelâlimiz ve Düşlerimiz
 
Evet, ortam her zamankinden biraz farklı… Bir aya yakındır ‘’Evde Kal’’ zorunluluğundan gelgitler yaşıyoruz. Çalışırken ne kadar çok istiyordum, şöyle evde bir kalabilsem, yazı dosyamı toparlayabilsem. Keyiflice okumalarımı yapsam, doyasıya yazsam… Nerdeee… Gerim gerim gerilmekten başka ortada incir çekirdeğini dolduracak bir şey yok.
 
Bu süreci çok iyi değerlendirenleri görünce imrenmiyorum değilim. Nedense bu süreci iyi değerlendirenler genelde erkekler. Oh mis ekmek elden su gölden. Kurulsun sofralar, yıkansın bulaşıklar… Biri de bana öyle hizmet etseydi belki ben de üretken olurdum değil mi? Bir daha dünyaya gelsem erkek olarak gelmeyi isterdim desem, günaha girmem değil mi?
 
Hani fırsatını bulduğunuzda da kafa bir milyon, toparlanamıyorsunuz ki!
 
Uzun süredir yazmak eylemi beni sıkboğaz edip duruyor. Hoş ne yazacağımı da bilemiyorum. Belki bir nebze rahatlarım niyeti benimki. Onun da bir garantisi yok.
 
Biz kendimizi tuşların ritmine bırakalım öyleyse bakalım bizi nerelere götürecek.
 
Akşamüstü babamla konuştum hem de görüntülü. Önce babama uğramam gerekiyor galiba. Belki bu duygusallığın tavan yapması da ondandır. Size anlatırken de boş durmuyor gözlerim biliyor musunuz? Elimde değil işte yaşlandım mı ne!
 
Mevzu aynı, ortalığı kasıp kavuran virüs salgını. Dikkat etmesini söyledim, ‘’Ediyorum.’’ dedi.
 
-Zaten dışarda çok vakit geçiren biri değildim. Camiye gidemiyorum işte. Evde namazımı kılıp dizilerimi izliyorum. Geçiyor günler. Sen de sakın çıkma. Biz yaşlandık zaten bir ayağımız çukurda. Korkum el avuca düşüp çolçocuğu perişan edeceğim. Başka yaşasak ne yavrum bu saatten sonra. Bir de cenazemize kimse de gelemiyormuş, namazımız kılınmıyor. Bunlar üzüyor, yoksa zamanımız geldi geçiyor bile. Size bir şey olmasın.
 
-Deme öyle baba ya. Ölümün yaşı yok biliyorsun. Genç yaşlı demiyor sırası gelen ölüyor.
 
-Kızım geçen kardeşine türkü okumuş göndermişsin. Bana dinletti. ( Bu arada elleri gözlerine gitti, dudakları titredi. Bir yandan gözyaşlarını siliyor bir yandan konuşuyor.) Çok güzel söylemişsin. Benim kızımın sesi zaten çok güzel. Ama dinlerken ben dayanamıyorum.
 
-Dinlemeyi sevdiğini bildiğim için gönderdim baba. Hani çocukluğumda ben odaya geçer arada mırıldanırdım. Sessizce gelir kapının ardından dinlerdin. İlla gitmeden önce bir kasete sesini kaydet yavrum biz annenle dinleriz demiştin.
 
Her dinlediğinizde ağladığınız için kaseti yok etmişlerdi. Çok üzülmüştün, her seferinde anlatıp durdunuz annemle.
 
Neyse baba üzülme sen olur mu? Kendine de çok dikkat et.
Biraz ağlaştık biraz dertleştik babamla. Bahardan, havadan sudan…
 
İyi gelmesine iyi geldi de duygusala bağlayıp gitti işte.
 
Belki de uzun süre evde kalmaktı sebep. Hele benim gibi dar alanlara sığamayan hareketli bir insan olunca…
 
Doktora gitsem bir de Elazığlı olduğumu söylesem kesin bana hava değişimi verir de şu ara bütün havalar aynı, değişiği ellerinde kalmamış maalesef. Ben de havamı alır gelirim.
 
Az durun sosyal medya hesabımda esprili bir paylaşım yapayım da dostların havası değişsin biraz. Az gülümsesinler, korkudan endişeden herkesin beti benzi kaçmış.
 
(Bakın arkadaşlar;
Bu ”İlgi”
Sonradan neden bana göstermedin demeyin …)
 
Ooo beğeniler… Kahkahalar… İyi oldu iyi, gülümsetmek de sadakadan sayılır. Gelsin bonuslar o zaman.
 
Ana sayfamın neredeyse bütünü virüslü paylaşımlarla dolu. Şair yoğunlukta fakat onlar da virüslü atışmalar yapıp duruyorlar.
 
Paylaşımı yaparken ben gülüyor muydum? Hayır, yanaklarımdan süzülüyordu damlacıklar. Daha toparlanamadım çok uzun sürmezdi aslında. Dedim ya duygusala bağladım bugün. Babamın dudaklarının titrediğini ve elinin tersiyle gözyaşlarını sildiğini gördüm. Bu da bana yetti.
 
İlk o gözyaşlarını üniversiteye başladığım sene beni okula bırakışında görmüştüm. Mıh gibi kazınmıştı hafızama o sahne.
 
Ben de çok özledim naz kapısını. Yüreğim titriyor her seferinde. Yetişememe, görememe korkusu. Mesafeler beni sona kalan etti her seferinde.

Şu dağınık halimi nasıl toparlasam bilemiyorum ki. Gelelim İlgi’ye. Özlemlerimizin sebebi bu muydu yoksa. İlgi görmek mi? Bu nedenle mi ilgiyi gördüğümüz insanları daha fazla özlüyorduk, arıyorduk yanımızda?
 
Sosyal medyada bunu bariz görüyoruz. Yaşı kaç olursa olsun, her yaştaki insan şımartılmak istiyor. İlgiyi üstüne çekmek için yapılmadık şaklabanlık da kalmıyor.  Bak bir ilgi’yle ne kadar ilgi çektik değil mi?
 
Konuyu değişelim hadi. Dedim ya parmaklarımı tuşlara bıraktım. Tuştan tuşa atlayıp duruyor. Bakalım hangi dalda nefeslenecek?
 
Sayfamı dönüp yine bir kolaçan ediyorum mevzu yedi yirmi dört Covid 19. Uzmandan geçilmiyor gelen videoların haddi hesabı yok. Önce dalga geçtik. Bir ara yaşlılarımıza taktık. Espri patlaması yaşadık. Çok başarılıydı gerçekten ben de gülmekten alamadım kendimi. Ayıp olur diye gizli gizli güldüm çok zaman. Yaşlılarımıza hürmeten yani.
 
Bizim kadar acıdan espri üreten başka bir millet var mıdır bilemiyorum. Olsun en azından ölsek de güle güle öleceğiz değil mi?
 
Sonra virüsün biyolojik silah oluşu ve yenidünya düzenine hazırlıklardan biri oluşu ve daha nice teoriler var ortada gezinen. Bakalım sonu nereye bağlanacak? Ben mi ne düşünüyorum, bu seneyi sağ salim tamamlayıp gazi unvanı alabilecek miyim?
 
Bu da güzel bir espriydi, hakkını vermek lazım keşfedene.
 
Yahya Kemal “Eylül Sonu” adlı şiirinde;
 
‘’Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ızdırabı zor.’’
 
Bize de ürküntü vermiyor lakin kimsesiz, bir torbaya konulup gömülmek zor geliyor. Ne cenaze namazı ne de taziyen oluyor. Hoş öldükten sonra olsa ne olmasa ne der gibisiniz ama usulüne göre gömülsek ve hatırlansak fena mı olur!
 
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Bu pandemiyi atlatırız da zihnimizdeki izini nasıl kazırız bilmiyorum.
 
Ha bu süreçte biz de okulu eve taşıdık. Süreç uzun ve çocuklarımızla bu süreci en az kayıpla atlatmamız lazımdı.
 
Ders videoları çekip gönderiyoruz ve tabii ki Timelink üzerinden ders işliyoruz. Kamera arkasını görseniz hani ortada bir video dolanıyor ya farkımız yok hiç birimizin. Üst tarafı resmi ve alt tarafı ev hali yani pijamayla kamera karşısına geçen öğretmen hayal edin. Hani yanlışlıkla kalksak yerimizden çocuklara madara olacağız.
 
Geçen eşim ders anlatıyor. Gizlice çektim fotoğrafını ve tehdit ediyorum. Bir paylaşsam bitti de ya ben? Mor da güzeldir.
 
Video çekimleri için telefonu sabitlemekte de oldukça zorlandık. Bizim oğlan sırf tutmamak için ne teknikler geliştirdi bilemezsiniz.
 
Ama olsun başardık mı başardık sonunda. Bir düzene koyduk şükür. Minik yüreklerimin ışıl ışıl gözlerine bakamadan, yanaklarından bir makas alamadan, başlarını okşayamadan yapılan bir öğretim. Olmuyor böyle bence kötünün iyisi ve geçici günler diye idare edeceğiz.
 
Âh virüs âh nelere kadirsin.  Kimine evde ekmek yapmayı öğrettin. Kimi erkeği mutfağa soktun. Boşanmalar ve nüfus artışı endişeleri de duyuluyordu ama daha bunlara dair bir açıklama yok. Yaşarsak duyacağız.
 
Bana da öğretmeye çalışıyorsun ama hâlâ direnç gösteriyorum.  Ne yani bu bahar pencerelerimizden bakmakla mı geçecek? 
 
Ohh ara ara kaçamaklar yapıyorum, ne haber!
 
Düşlerime de sızamazsın ya!
Hal-i Pürmelâlimiz ve Düşlerimiz
Hal-i Pürmelâlimiz ve Düşlerimiz

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir