Tatlandırıcılık Paradoksu ve Edebiyat

HAYRETTİN TAYLAN
Tatlandırıcılık Paradoksu ve Edebiyat
 
Budizm, Judaizm, Teozim, ,Sosyalizm, reform, hümanizm, milliyetçilik, mezhepçilik, cemaatçilik vesaire gibi sosyolojik kanallar postmodern tatlandırıcılardır. Hepsi, toplum mühendisliği ve siyaset mühendisliğinin uzun yıllar üstünde çalıştığı güdüleyicilerdir. Dahası, insanın içindeki en güçlü bağları fethetmek için kullandıkları psiko-sosyolojik savaş argümanlarıdır. İçsel tüccarlık var. Tatlandırılmış kavramlarla, temel dinamiklerimizi,( beyni, kalbi, mideyi )besleyen merkezlere yönelik yapılan iç savaş…
 
Derin güçlerin toplum mühendislikleri; zayıf toplumlar, zayıf karakterler, zayıf dindarlar, zayıf önderler, üstünedir. Zayıflık, her türlü zaafa, güdülenişe açık kapı bırakır. Zayıf ve çatışmalar içindeki toplumun çatlaklarından, istendik sosyolojik sonuçlara rahat ulaşılabilir.
 
Temel dinamikleri güçlü birini, kendi amaçlarına maşa ve meze yapamazsınız. Ama zihni, yüreği, midesi güdülenmiş, sistemize edilmiş, standartlaşmış birini istediğin gibi kullanabilirsiniz. İstediğiniz savaşı, isyanı onlarla yapabilirsiniz. Kültürel yozlaşma, dinsel zayıflık, milli ve manevi bağlardan kopuş olmadan bu zayıflıklar yaratmak imkânsızdı. Bu yüzden küresel güçler din, ırk, millet, medeniyet, kültür, düşünce ekseninde tatlandırıcı bir dünya sundu. Hassaslarımıza yönelik çalışmalar yapıldı.
 
Her çağda değişti. Reform denildi, ihtilal denildi, sosyalizm, milliyetçilik, cemaatçilik denildi. Argüman ve yöntem değişmedi. Bilinçaltımız, hassaslarımız söz konusu olduğunda yadsılı uyaranları çalıştırır.
 
Din, millet, ırk, dil, vatan, bayrak gibi hassaslarımızla karşılaştığımızda içimizdeki bilinç ve bilinçaltı verileri güdülenmeye hazır hale getirir. Çabuk güdüleniriz, çabuk kanarız. Allah, bayrak ve vatan ile aldatmak daha kolaylaşır. Keza, hassaslarımıza karşı bilinçaltımız çocukluktan itibaren kodlanmış, güdülenmiştir. Hazır bulunmuşluk, öğretilmiş güdülenme şartelini atar ve onlara hemen inanırız.
 
Günümüzde de sosyal medya vs yeni argümanlarla benzer hayat, benzer uyutulma, benzer güdüleniş devam ediyor. Her devirde farklı kavramlarla, farklı yeniliklerle, farklı cemaatler ve fikirlerle devam eder. İsimlendirme değişir. Bir de çağın şartlarına göre sistemizenin sosyolojik kılıfı düzenlenir.
 
Temel bağlarımız(din, dil, vatan, ırk, gelenek gibi) ; bu tatlandırıcı kavramlarla yozlaştırılarak, zayıflatılarak, güdülenerek sunuluyor. Düşüncenin içine bağıl yapılıp standartlaştırılmış, kandırılmış, kendi fikir ya da camiasının bağıl papağan edilmiş maşa ve mezeler yaratma savaşı devam ediyor. Beyni, kalbi, bir fikre, bir camiaya, bir mezhebe, bir öndere bağıl hale getirilmiş, uyuşmuş bir kitle haline getirilir. Zihinsel-ruhsal terörizmle pasif direnişi başlatıyorlar. Ve onlar, zihinsel terörizmi yaparak bizim bağlarımızdan, ortak paydalarımızdan uzaklaştırıp zayıf bir toplum inşa ediyorlar.
 
Din, ırk, dil, mezhep, önderler, yeni fikri oluşumlar merkezinden çıkan bu tatlandırıcı kavramlar ya da fikri dünyalarla insanların beyni, yüreği bağıl hala getiriliyor. Zihinsel, yüreksel fetih başlıyor. Zihinsel, algısal, yüreksel terörizm başlıyor. Biz farkında olmadan bu tatlandırıcı kavramlar, çevreler, duyuşlarla içsel terörizmi yaşıyoruz. Bugün herkes, içsel bir terörizmin kurbanıdır. Kimisi bir camianın, kimisi bir partinin, kimisi, bir ideolojinin, kimisi yozlaşmış bir cemaatin bağıl kurbanı değil mi? Ölçü nedir?
 
Bu kadar cemaat neden var? Bu kadar fikir neden var? Ulusal bağlamda da liderler üstüne kurulu yüzlerce tatlandırıcı unsur yok mu? Kemalizm, Kalvenizm, Budizm, vs. uzayıp giden  tatlandırıcılarla  zihinsel terörizm yapılmıyor mu?
 
Herkes, kendi fikrinin standartlaşmışı olarak bağıl papağan gibi yaşamaya devam ediyor. Bu tekil çizginin yazar ve çizerleri aynı fırından çıkıyor. Fabrikasyon bir kuşak oluşuyor. Bu güdülenişten sonra tüccarlıklar başlar. Toplumcu gerçekçi şair-yazarlarımızın şiirlerinde benzer temalar var-İşçi, emek, hak ve özgürlükler gibi klonlamış sözler, ifadeler yok mu? Şiirin ana merkezini oluşturan temalar bağıl olduğu fikir oluyor, yanlı ve ayrıştırıcı metinler ortaya çıkıyor. Aynı şiir tarzları, aynı ekoller, aynı imgeler, aynı dil oyunlarıyla standartlaşmış yazın ürünleri ortaya çıkıyor.
 
Sanat, tüm eylemlerden farklı bir çizgiye, inceliğe, nazikliğe, hassaslığa sahiptir. Sanatla ideoloji birbirinden farklı şeyler sunar. Sanat, insanüstü duygular, çağrışımlar, anlamlar, yeni algılar sunar. İnsanı, hayallere, duyusal mecralara götürür. Sanat, insanın iç dünyasını eğitir, eğlendirir, ehilleştirir. Evrensel bir gözle geniş bir dünya sunar. Keza, fikirler öyle değil. Fikirler standarttır. Hayata bakış açısı birdir. Tekil bir dünya sunar. Statik ve güdüleyicidir. Üst akıl ve üst çağrışımlardan uzaktır.
 
İdeolojik yazarları, yalnızca kendi ideolojisinin bağıl okurları okur. Onlar da belli bir aşamadan sonra bırakır okumayı. Keza, benzer yazılar, benzer bakış açıları birbirini kovalar. Bu yüzden, sanat evrenseldir. Zihinsel-ruhsal eylemdir. Bu eylem, insanı tekil, bağıl yapmaz. Tam aksine ilerici, birleştirici, ufuk açıcı, hayal geliştirici, ders verici, eğlendirici, doyurucu bir mecraya taşır.
 
Partiler, gazeteler, dergiler, dernekler, gibi yüzlerce kapitalist unsur sıralanır. Kapitalizme karşı ortaya çıkartılan sosyalizmin kendisi en büyük kapitalist ranttır.
 
Cemaatçilik, solculuk, Atatürkçülük, milliyetçilik, Mevlevicilik, Kürtçülük gibi yüzlerce tatlandırıcı, ayrıştırıcı gibi sosyolojik bağılların papağanı, kurbanı, maşası, mezesi olmakla onur duyuyor birçoğu. Kutuplaşarak, düşmanlıkların şeytanlığını savunarak kendimizi çok şey sanıyoruz. Uyanın ey insanlık. Toplum ve siyaset mühendisliklerin mezesi, maşası, bağıl papağını olmayı bırakalım. Zihinsel, ruhsal, duyusal teröristlere karşı kendinize gelin. Besleniş yollarımız, bellidir. Mutlak kaynaklarımıza, kendimize dönme devri gelmedi mi?
 
Zihinsel terörizme karşı, kendimizle, kendi sanatımızla, kendi medeniyet ve kültür taşlarımızla buluşmaya gitme zamanı gelmeli. Fuzuli, Mevlanâ, Yunus Emre, Hacı Bektaşî Veli’yi anlama, anlatma, anlamlandırma zamanı.
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir