Nisan Yağmurundan İnciler

İPEK ACAR SERT
Nisan Yağmurundan İnciler*
 
Bu yağmur kanımı boğan bir iplik
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Necip Fazıl Kısakürek
 
“Yağmur” temalı ne çok şiir yazıldı ne çok şarkı bestelendi. Üstatların şahane şiirlerini okurken başlı başına “şiir” olan yağmurun lisanını duyabildik mi, okuyabildik mi? Bulutların nahif kalbine düşen ilham, gök gürültüsü olup titretir semayı. Saikalar kalem, yağmur katreleri mürekkep, toprak kâğıt olur ve nazlı nazlı yağan yağmur şiirini yazarken toprağa tefekkür eden kalpler, yeryüzünün en güzel şiirini okur. Ve böylece gökkuşağı tekevvün eder, sema yeryüzüne gülümser.
 
Edebiyatın yağmura verdiği kıymete nice yazar ve şairin sanat ürünlerinde tanık oluyoruz. Şimdi Dîvan edebiyatından vereceğimiz örnek üzerinden nisan yağmurunun bir gizemini öğreneceğiz.
 
İskender Pala’nın “Dört Güzeller: Toprak, Hava, Su, Ateş” kitabında okumuştum yıllar önce. “Fatih Sultan Mehmed’in veziri Ahmed Paşa, ‘Dür dişin derdi ile serv boyun hasretine / Dem ola kim gözümün yaşını derya göresin’ beytiyle ‘Ey sevgili!’ diye yalvararak şöyle anlatıyor: ‘Öyle bir zaman gelecek ki, senin inci dişinin ve servi boyunun hasretiyle gözümün yaşını deniz olmuş göreceksin.’ Şair neden mi böyle söylüyor? Çünkü âşık gözyaşlarını denize çevirirse ancak o zaman inci ortaya çıkar. Fakat incinin oluşması için deniz ve istiridye yeterli değildir. Bunun için bir de nisan yağmuru gereklidir.”
 
Rivâyete göre inci, “sedef” denilen istiridyenin karnında oluşur. Nisan ayında kumsala çıkan sedef, yağmurun yağmasıyla kapakçığını açar, bir damlacık yağmuru içine alıp kapakçığını kapatarak denize dönermiş. Tuzlu suya geri dönünce içine aldığı yağmur damlacığı (tatlı su) sedefin karnına oturur ve ona acı vermeye başlarmış. İstiridye, bu acıdan kurtulmak için su damlacığının çevresini salgıladığı sıvı ile kaplarmış. Bir zaman sonra salgının etkisi geçip sancı tekrar başladığında, istiridye tekrar salgı üreterek su damlacığının etrafını bir kez daha sıvıyla kaplarmış. Bu işlem birkaç kez tekrarlanınca sedef sancıdan kurtulur ve yağmur damlasının çevresinde salgılanan sıvılar katılaşarak üst üste yapışır, tabaka tabaka büyür ve “dürdâne” (inci tanesi) oluşurmuş.
 
İşte böyle, nisan yağmurundan inciler misali “inci gülüşlerimiz” olsun ama gözyaşlarımızdan mürekkep bir denizimiz olmasın!
 
 
_____________________
*Bu yazı daha önce "Kültür Ajanda" dergisinin Mayıs 2016 sayısında yayınlanmıştır.
 
 
 
 
 

Bir Yorum

  1. Yine çok güzel bir yazıydı, kaleminin ve ruhunun güzelliği daim olsun meleğim

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir