Hava Köseoğlu İle Söyleşi

Hava Köseoğlu İle Söyleşi
SÜNDÜS ARSLAN AKÇA sordu
 
“sen yokken
taş gibi yaş düşüyordu
mermer lahitler üzerine
ben sus oluyordum
kurban edilirken sunaklarda sevgiler
sen yokken
suçsuz çocuklar bağırmıştı
patlamıştı çelik çömlek
irkilip gecenin nefesinde
rüyam düşmüştü uykumdan
sızlanıyordu korkak sokaklar
 yalvaç bekliyordu sanki
gün dönümünde sevdalar
masumca belki bir çağrı…”

…Ve Sustu Kuşlar’dan ‘’şansıma’’ diyerek rast gele bir sayfa açıyorum. Karşıma çıkan şiirinizden okuduğum şu dizeler, ‘’suçsuz çocuklar bağırmıştı, patlamıştı çelik çömlek’’ inanılmaz acıtıyor beni.
Belki de mesleğim bu denli çocuk konusunda hassas kılmıştı beni, belki de her yeni güne çocuk ölümleri duyarak uyanmamızdan kaynaklanıyordu bu.
Öncelikle şahsıma vakit ayırıp söyleşi fırsatı tanıdığınız için teşekkür ediyorum.
 Hoş geldiniz Hava Hanım.
 
Hoş bulduk. Ben de  Asanatlar‘ın tüm emekçilerine ve size teşekkür ediyorum. Böylesi sanat dolu bir dünyaya konuk olmak onur verici…
 
Elimde ‘’…Ve Sustu Kuşlar’’
Şimdilerde başucumda durur, sadece başucumda değil çantamda benimle okula gelir, fırsat kollarım teneffüslerde ya da öğlen arasında… Ve her fırsatta dizelerinizin arasında gezintiye çıkıyorum. Çoğu zaman kayboluyorum yoğun duygular arasında…
 ‘’ …Ve Sustu Kuşlar’’ ilk şiir kitabınız. Uzun zamandır yazıyorsunuz. Kitap için neden bu kadar beklediniz?
 
Şiirden kurulu bir ülkenin kelime neferi olan sizin gibi kıymetli şairden kitabım hakkında bu sözleri duymak ne güzel, çok teşekkür ederim!  Evet, şiiri bilinçli olarak yaklaşık 12 yıl izledikten, okuduktan sonra ve tabi otorite olarak gördüğüm ustaları dinleyerek  tanımaya çalıştım. Tüm bunların sonunda yazılan her güzel sözün, düşüncenin belli kaideleri içermediklerinde şiir olmadığını, olamadığını öğrendim. Kitap, tarihte kalıcı olabilecek bir öğe. İçeriğinde yazarını ya da şairini tedirgin eden bir tek kelime olsa onu o kitap yayımlandıktan sonra değiştirme şansı olmuyor.
 
Sözlerimi kitabın içine kapatma duygusu beni hep çok korkutan bir şeydi. Ve yine edebiyatın içinde var olmuş birçok değerli şairin yaşadıkları sürede kitap çıkarmadığını da göz önünde bulundurdum hep. Yani illa da kitap çıkarmak gerektiğine inanmıyorum aslında. Üstelik günümüzde 20 kitabı olup da şiirin ne olduğunu bilmeyen ya da şiiri önemsemeyen kişi sayısı o kadar çok ki! Bu yüzden acele etmedim ve hep erteledim iyi ki öyle yapmışım. Çıkan kitabımdan her anlamda huzurlu ve mutluyum. Şiiri izlemeye devam ediyorum, kitap çıktı ve öğrencilik bitti diye bir şey de yok düşünce dünyamda. Yaşadığım sürece de bu hep böyle olacak.
 
Kitabınızı elinize aldığınızda neler hissettiniz?  Uzun soluklu bir bekleyişin ardından gelen bir çocuk kadar müthiş duygular hissettiriyor değil mi?
 
Kitabımın çıkması için birikim aşamam kadar, kitabın basıma geçiş süresi de uzuncaydı. Tam bir buçuk yıl şiir dosyam üzerinde gidip gelmeler yaşadım. Şiir bilgisine, sevgisine inandığım benim için özel olan dostlarıma, hocalarıma fikir sordum. Sanırım kitabın çıkış gününe onlar benden daha çok sevindiler, “oh kurtulduk” düşüncesiyle!
 
Kitabımı elime aldığımda önce güçlü bir korku hissettim, sonrasında sancılarla doğan sözlerimin bir anda yürümeye başlamasını görmek mutlu etmişti.
 
“Çalmayan kapıların küflenmiş sesiyim ben
Ağlayan neyzenlerin solgun nefesiyim ben
Sahra bile dinlese cennetten bahçe alır
Leyla dinlese beni, dertlerimden feyz alır”
 
Kitabınızı incelediğimizde hece ve serbest şiirlerden oluştuğunu görüyoruz.
Serbest vezinle yazılmış şiirler ağırlıklı.
Her ikisinde de gayet başarılısınız. İmgeler hece şiirlerinde de ustalıkla kullanılmış.
Hececiler serbest şiiri, serbestçiler de heceyi eleştirir durur. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
 
Açıkçası evet ben serbest vezinle daha mutlu yazıyorum fakat yadsınamayacak bir gerçek vardır ki, şiir doğuş yolunu kendi seçiyor. Yani -dur ben bir hece deneyeyim- diye başlamıyor ya da serbest ki bunu siz de bir şair olarak çok iyi bilenlerdensiniz. Şiir, vezin olarak ayrılmıyor benim duygu dünyamda. Benim için iyi şiir, bir de şiir olmayan şiir ayrışımı var!
 
İmge ise şiiri şiir yapan çok önemli bir unsur… Hece yazıyor olmak imgeyi yok saymak anlamına gelmiyor tam tersi asıl başarı orada belirginleşiyor. Serbest ya da hece şiiri diye  bir ayrışım yapmak, şiire elektrikli testereyle dalmak gibi bir şey.
 
Bu tür eleştiriler sadece şiire zarar verir diye düşünüyorum. Bu konuda daha acımasız olan taraf hececilerdir diye belirtmeden geçemeyeceğim. Belki kızacaklar ama bana göre durum bu.
 
Şiir yürekliler küçük yaşlarda belli olurlar ve daha o yıllarda sevdikleri şairlerin şiirlerini ezberlerler, okurlar. Sizi besleyen şairlerimiz kimlerdi. En çok kimleri okumaktan zevk aldınız? 
 
Çok haklısınız. Beslendiğimiz, soluksuz okuduğumuz şairler mutlaka vardı. Bir şiirsever olarak tereddütsüz olarak söyleyeceğim ilk isim rahmetle yâd ettiğim Attila İlhan üstattır. Hiçbir şiirini ezbere bilmem ama ilk dizesi okunduğunda bu şiir Attila İlhan şiiri diyecek kadar tanımışlığım, hayranlığım vardı ve bugün de vardır.
 
Kısa ama vurucu şiir yandaşı oluşum ise yine rahmetle andığım Özdemir Asaf  hayranlığımdandır. Daha birçok şairimizi sayabilirim ama şiir hayranlığımın ilk kaynakları olan isimler yeterli sanıyorum. 
 
“Yaşanmamış hayatlara ağıttır
Yorgun, sürgün ve durgun şiirler
Dünya döndükçe söylenecekler…”
 
Söyleşiye ‘’…Ve Sustu Kuşlar’’ ile başladık.   Okurlarımıza Hava Köseoğlu’ndan biraz bahseder misiniz? 
 
En zor soru tartışmasız bu soru! Zira hemen her konuda konuşmayı ya da dinlemeyi seven biriyim fakat kendimden bahsetmeyi nedense hiç benimseyemedim. Bu yanımdan hoşnut olduğumu söyleyemem fakat insan bazen çok istese de kendinde bile değiştiremediği şeyler olabiliyor. Ben şanslı çocuklardandım çünkü maddi sorunlar yüzünden sıkıntı çekmedim. Yine şanslıydım çünkü birbirini çok seven bir çiftin çocuğuydum, kavgalarla büyümedim tam tersi daima nezaketin, saygının ve sevginin eşit olduğu bir evde büyüdüm.
 
Babam benim için rol modeldi  ve bu yüzden daha çok  babama benzerim. Ne yazık ki babamı çok erken kaybettim. Yani baba saltanatım 17 yıl sürebildi.
 
Çocukluğumda hatta bugün de özlemini çektiğim, eksikliğini hissettiğim tek şey kız kardeştir. Ablam ya da kız kardeşim olmasını çok isterdim. Eğitimim edebiyatla uzaktan yakından alakalı değildi ama çok keyifliydi. Meslek lisesi çıkışlıyım. El sanatları dalında da fena sayılmazdım. 
 
Evlilik ve hayatın telaşları, kızlarımın doğması, iyi ki onlar doğdular, şiirle edebiyatla yollarımızı biraz ayırdı. Üç kızım var  hem arkadaş, hem kız kardeş… Duygularımı tatmin ettim onlarla. Çok şükür yüce Allah’ım esirgemedi benden ve bana üç kız evlat verdi.
 
Ticaretle uğraştım, herkes gibi eşimle omuz omuza verip hayatı sırtlamaya çalıştık. İşçi ya da memur olmadım ama hiç boş da durmadım. Sonrasında ticaret hayatını noktalayıp, ailemle ve çocuklarımla zaman geçirdim. Şiir ise uzun bir aradan sonra, mecburen ötelediğim yerden yeniden yeşermeye başladı.
 
O süreçte de hep yazdım ama sadece yazdım dönüp okuyacak zamanım olmamıştı. Karşıyaka’da şiir grupları  olduğunu öğrendim ve benim için bir anlamda okul olan, kurucusu, şimdilerde fahri başkanımız şair Özen Gülay Atacan olan Karşıyaka Sevgi Şairleriyle tanıştım. O gün bu gündür aynı grupla yol alıyorum.
 
Değerli şair Veysel Çolak’ın yönetiminde eğitim veren Karşıyaka Belediyesi şiir atölyesine gittim ve devam ediyorum fırsat buldukça gidip, çağdaş şiir anlayışına tanıklık etmeye çalışıyorum.
 
Amatör olarak radyo programları yapmaya devam diyorum. Amatör korolarda sunuculuk deneyimimi geliştirdim. Hobi olarak sunum yapmayı da seviyorum. Birçok etkinlikte bu görevi de üstlendim. Şiirlerimle ödül alma tadını da yaşadım. Bu sevinçler kendime barışık kalmamı ve hayata pozitif bakmamı destekliyor sanırım. 
 
Şiirin tanımını bir de sizden alalım mı?  Şiirlerinizi nasıl besliyorsunuz?
 
Şiirin net kelimelerle tanımlanabileceğine inanmayanlardanım. Eğer tanımlanabilseydi, sözlerle bırakın duvar örmeyi, ülke, dünya kurmaya çalışmazdı şairler. Anlatamadıklarını daha doğrusu düz cümlelerle söylenen sözleri yeterli bulmayanların kendini araması gibi gelir bana şiir. Dış dünya ile konuştukları dilin aslında kendi iç ses dili olmadığını bildikleri için gecelerce söz biriktirip ve galiba biraz da anlaşılmak istenmediklerini de belirtir şiirleriyle şairler. Karmaşık oldu sanırım cevap. Net olarak bildiğim tek şey, şiir bir başkaldırıdır!
 
Şiir dışında ilgilendiğiniz başka bir edebiyat dalınız var mı?  Öykü, roman düşünüyor musunuz?
 
Okuyucu olarak roman, öykü, hikâye hepsini seviyorum. Fakat bir romanı yazacak kadar sabırlı biri değilim. Öykü ve hikâye belki olabilir. Aforizmalar çok daha fazla ilgimi çekiyor diyebilirim. 
 
Geçen yıl öğrencilerimle bir proje hazırladık. Bu projede çocuklarımızın her biri edebiyatımızda yerini almış şairlerimizden birini yaşattı kendinde. Kız öğrencilerimize bayan şairlerden seçerken zorlandık. Çok fazla erkek şair varken kadın şairlerimiz sınırlı.
Bu aşılabilir mi? El alem ve toplum baskısından kadın şairler olumsuz etkileniyor mu?
 
Bu konu sadece Türkiye’mizin değil, dünya edebiyatının da sorunudur. Kadın sanatta ve özellikle şiir de asla bağımsız olamamış, olması da zor. Çok az kadın efkârlanma, sokakta yalnız başına gecenin bir vakti yürüme ya da gidip bir bankta oturup denizi seyretme lüksüne sahip, yazması da aynen öyle işte. Uç noktalarını bastırması gereken bir unvanı var çünkü kadının. Anne kimliği en ön planda. Elbette bu onur verici bir durum. Lakin sanat yanını olumsuz etkilediği gerçeğini de yadsıyamayız. Toplum ne der kaygısını taşıdığı müddetçe ki bunu hep taşıyacaktır, nadiren kadın şairlerin isimlerini tarihe imza etmeleri şaşırtıcı olmuyor. Örneğin bir Can Yücel dilini bir kadın kullansa ne olur? Ne olur biliyor musunuz, içten içe herkes gıpta eder ama linç etmekten de geri kalmaz. Velhasıl şair olmak büyük mesele ama kadın şair olmak hepten büyük mesele! 
 
‘’yağmurunu bekleyen filiz gibi susuzum
 kim bilir kaç gecedir yağmura uykusuzum’’
 
Yine  size ait harika dizeler…
 
Sevdiğim dizelerimdendir teşekkür ederim. 
 
Şiir yazmak için uygun ortam arar mısınız? En çok hangi vakitlerde yüreğinizi kâğıda dökersiniz? 
Ve şiir kendini yazdırır mı?
 
Şiir yazmak için özel anlar bekliyor muyum diye düşündüm bir an sorunuz üzerine. Evet, kendimle kaldığım zamanlarda başlar şiir fakat ilk dize için vakit, zaman diye bir kavram yok. Yolda yürürken, sohbet ederken de sürekli düşünüyorsanız gelir bir söz takılır yürek kıvrımına. Geceler en güzel yaren şiire. Uykumdan vazgeçtiğim çok olmuştur. Şiirlerimi hep gece tamamlamışımdır. Uykumdan uyandırdığı çok rastladığım bir şey değil ama uyutmadığı, böylece ben geldim yaz dediği kesindir. Şiir için dolmuşsa düş dünyanız evet kendini yazdırır şiir. 
 
Son yıllarda ülkemizde hüzünden gözümüzü açamaz olduk. Ülke gündemi ve yaşanan olumsuzluklar kaleminizi etkiliyor mu?
 
Kesinlikle etkiliyor. Lirizmin hakîm olduğu şiir, acılara belenince kalemin kırılası geliyor, yazmak istemiyor. Savaşlar, yoksulluk, insanların insanlığını kaybedişi ne ilk ne de son olacak.  Ülkemizin içinde bulunduğu kaos, dünya siyasetinin  sürekli küçük balık peşinde olması ve bu nedenle böl, parçala, yönet politikası yüzünden evsiz, yurtsuz kalan, vatan savunmasında hayatını yitiren şehitlerimizin haberleri, açlıktan, savaştan kırılan çocuklar, cinsel istismar duyumları, insanların bireysel yaşamaya, kapitalist yaşama alıştırılması, tahammülü çok ama çok güç olan bir yaşamın dayatılması… En önemlisi de bireylerin kendi akıllarını kullanmak yerine, önlerine koyulana rıza göstermesi ki bu en tehlikeli olanı zaten! Bunların hepsi başlı başına bir şiir lakin yazma eylemini köreltiyor. Şairin böyle bir misyonu da var aslında, yazması gerekiyor, gelecek nesle, gelecek yüzyıllara bugünün Türkiye’sini ve dünyasını taşıması gerek. Şairin toplumsal görevidir bu. Yazamıyorum dememek gerekiyor yani. 
 
Sosyal medyanın şiire katkısı oldu mu, binlerce şiir yazan var. Herkes şiir yazabilir mi, şiir yazabilmek için olmazsa olmaz nedir. 
 
Sosyal medyanın bana göre hiç bir şeye faydası olmadı, hatta zararı oldu. Ama bunu interneti baz alarak söylemiyorum. Sosyal Medya içindir eleştirim. 

Şiir ya da şiir sanılanların yazılmasında ben bir sakınca görmüyorum. Çünkü x kişi  şairdir diyecek olan ilerideki tarihtir… Şayet 40 yıl sonra bir dizesi bile söyleniyorsa o kişi şairdir ve gerçek şairlerin pek azına kısmet olmuştur yaşarken bunu görmesi. Sakınca, kimliğini ve şairliğini kanıtlamamış olanların kendilerine şair demelerinde ve şiirin ne olduğunu bilmeyenlerin de bunu desteklemesindendir. Yoksa bırakalım herkes yazsın, kahve köşesinde ömür tüketmekten, camda karşı komşunun ne yaptığının özetinin çıkarılmasından iyidir yazmak.
 
Herkes şiir yazabilseydi tarihe iz düşürmüş isimler bu denli az olmazdı! Kendini şair kimliği için yetersiz bulan ben, nasıl böyle bir şey diyebilir ki? Hep örnek gösterilir Aşık Veysel. Gösterilmeyi de hak etmiştir. O nedenle şiir yazabilmek için olmazsa olmaz diyebileceğimiz tek şey gönül gözüdür. Şayet o göz kapalı ise isterse yazan kişi edebiyatın dibini kazımış olsun yine yazdığı şiir olmaz! Ve hemen ekleyeyim, biçemi, biçimi, mecazı, istiare( eğretileme)yi, cinası, imgeyi yani tekniğini bilmeden de yazılanı şiir yapamazsınız. Nüktedanlıkta esastır şairlikte dersem hiç de abartmış olmam sanırım. 
 
Gençlerimize ve bu şekilde bir hevesle ayağa kalkıp bir şeyler yazma çabasına düşenlere neler tavsiye edebilirsiniz?

Önerebileceğim, bana da şiir bilgisine, şairliğine inandığım ustaların söyledikleridir. Yazmadan önce okusunlar. Hece, Aruz ve serbest vezin  ne demek bilecekler. Duydukları bir kelimeyi eğer anlamamış iseler araştırsınlar, sorsunlar şiir de yol almış kişilere soru sormaktan çekinmesinler. Öğrendiklerine kendi fikirleri doğrultusunda sorgulama yapsınlar. Bir şiir üzerinde aylarca çalışılması gerektiğini kabullensinler çünkü bu kabulleniş kendi yollarını açacaktır. Okuyorum bazen ve keşke diyorum şiir yazmak yerine bu sözleri öyküye, denemeye çevirse içinde var olan cevheri işlemek için yanlış atölyede çalışmasa. Bir kez daha ısrarla vurguluyorum, şiirde otorite olacak kadar usta değilim. Bir konuda mütevazı olmam o da şiirden anladığımdır çünkü ben şiiri çok seven hatta şiire aşık biriyim. Veysel Çolak hoca bir sohbet esnasında "Şiir yazmayı bırakmakta şairliktir." Eğer olmuyorsa illa da yazacağım diye bir duygu taşımamalı kişiler. 
 
“Sessiz çığlıkların 
Kınıdır suskunluk
Ve artık şarkısını söylesin
Münzevi ardıç kuşu”
 
Bildiğim kadarıyla bestelenen şiirleriniz de var değil mi?
 
Yanılmıyorsam 8 tane hece vezinli şiirim değerli bestekârlar tarafından bestelendi. Korolarda icra edildi. "Haberin Var mı" adlı şiirim ise değerli bestekâr Cengiz Çetiner tarafından nihavent makamında bestelendi. Bu eseri Coşkun Demir "Sokak Kedisi" adlı müzik albümüne aldı. Bu sevinci de yaşadım şükürler olsun. Yaşatan kıymetli bestekârlarımıza buradan da teşekkürlerimi sunuyorum. 
 
Birçok şiir etkinliğine katıldınız. Halkımızın şiire ilgisini nasıl buluyorsunuz? Ülkemizde şiir okunuyor mu? 
 
Yine şükürler olsun diyeceğim ve hayat albümüme onurla aldıklarımdandır etkinlik anılarım. Güzel yurdumuzun birçok kentinden davet aldım, yaşadığım şehir İzmir'den şiir götürdüm. Uzun uzun konuşmak istediğim bir konudur. Halkımızın çok ilgi gösterdiğini söyleyemem. Şiir etkinliklerinde salonlar elbette dolmuyor. İstisnalar var o ayrı. Bu biraz da etkinliklerin görsel ve duyusal olarak şiiri halka ulaştıracak rahatlıkta yapılamıyor olmasından kaynaklanıyor. Geniş bir konu yani… "Ülkemizde şiir okunuyor mu" sorunuza gelince, şiir bir sanat dalıdır ve herkesin bu sanata alaka göstermesini bekleyemeyiz. Şiir kitabını roman okur gibi okuyamaz ki insanlar. Ruh haliyle alakalı bir durum sonuçta… Ülkemizde ki sorun, herkesin yazmaya çalışması ama yazılanları irdeleme gayretine girmemesidir. 
 
“gel de dokunma şimdi
gölgesine mavinin
diyesim var hınzır düşlerimle
üstelik rengi 
aşk gibi belli belirsiz
buzlu cam arkasından”
 
Şiirlerinizde gezinirken ‘’ yağmur’’ dikkatimi çekti. Her şairin şiirlerinde olmazsa olmazı olan bir hatta birkaç imgesi, kelimesi vardır. Her şiirde farklı anlama bürünür. Hava ve Yağmur… 
 
Adımdan dolayı olabilir diye düşündüm tebessümle. Teşekkür ederim iyi bir gözlem. İster şiir denemesi olsun ister minik içsel yazılar olsun genel olarak "yağmur" vardır birçoğunda. Sanırım yağmurun beni ne denli etkilediğini anlatıyor zaten. Minicik damlaların bir araya gelip devrim yaptıklarını gördükçe Yaradan’a olan hayranlığım çoğalıyor. Yağmur rahmettir. Toprak, ağaç kısaca tabiat yağmurla diriliyor. Ürküttüğü yanı da var, tıpkı kalp kırgınlığı gibi, içteki fırtına gibi. Direkt yağmuru içsel yanımla buluşturuyorum gördüğünüz gibi. Bu da yazdıklarıma yansıyor.
 
Gelelim Şiirimin Dili’ne.
Bu isimde yanılmıyorsam şiir adına oluşturulmuş radyonuz var.
Radyo  programları yapıyorsunuz değil mi?
Bize biraz Şiirimin Dili’nden bahseder misiniz?
 
Şiiri sadece yazmak yerine şiirin mutfağında olmak gerektiğine de inanıyorum. Bu nedenle şiirlerin ses bulduğu bir radyomuz, şiirlerin sergilendiği bir sitemiz olsun istedim. Daha öncesinde de zaten radyo deneyimim vardı. siirimindili.com beni biraz daha özgürleştirmiş oldu. İlk zamanlar hayli sancılı geçti, belirtmeden geçemeyeceğim yine  o dönemler daha hırslıydım galiba. Şimdi olsa radyo kurmayı düşünür müydüm tam emin değilim. Büyük bir özveri, sorumluluk gerektiriyor. Başlangıçta biraz daha yalnız oluyorsunuz böyle konularda ama çok kıymetli şair dostlarım radyomuza yayıncı olarak katkı koydu, çevresini haberdar etti. Değerli şairler, ustalar katkı koydu. Aramızdan darılıp ayrılanlarda oldu. Maddi hiç bir getirisi olmayan sitemizin ve radyomuzun ayakta durmasına manevi desteklerini esirgemeyen, bugün hala yayın yapan veya artık bizimle olmayan herkese bir kez daha sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Şiir ailemi de çok seviyorum iyi ki var sitemiz ve radyomuz.
 
Şiirleriniz, yazılarınız çeşitli dergilerde yayınlandı ve yayınlanmakta. Sürekli yazarı olduğunuz, dergiler, gazeteler var mı?
 
Şiirlerim ve yazılarım dediğiniz gibi birçok sanat dergisinde yer aldı. Kendimi geliştirme gayretim sırasında bunun çokta faydasını gördüm. Çünkü dergiler de kalıcıdır, doğal olarak içinde yazılanlarda öyle. Yani bir dergiye eser gönderirken adım olsun diye değil, belki gerçek bir şiir sever ya da bir üstat okur düşüncesini taşıdım hep, bunun için de daha fazla gayret gösteriyor, emek sarf ediyorsunuz. Dergilerde sürekli olarak köşe yazarı olamayacağımı anladım ve bu uğraştan vazgeçtim.
 
Sonrasında Nif Sanat adı ile yayın hayatına merhaba diyecek olan derginin doğum tanığı oldum. Dergi imtiyaz sahibi ve yine şair olan Uğur Gürekin arkadaşımız kendisine yardımcı olmamı rica etti. Şiire her anlamda katkı koymak gereği düşüncemle hiç düşünmeden elimden ne gelirse yapacağımı söyledim. O gün bu gündür de Nif Sanat dergimizde çok değerli şairlerle, isimlerle söyleşiler yapıyorum. Yine aynı zaman da Nif Sanat’ın şiir bölümünün yayın kurulundayım. Söyleşi çalışmalarımın ilk başlangıcı, yani Nif Sanat’tan önce  saimbeylim.com da araştırmacı yazar, şair Ahmet Kaytancı hocanın teşvikiyle başlamıştı.  Araştırmacı yazar, şair  Talat Ülker hocanın yayın yönetmeni olduğu Herfene dergisinde de söyleşi köşem oldu. 
 
Son alarak yeni kalemlere neler söylemek istersiniz? Şiir öyle bir çırpıda yazılacak kadar basit midir?  Sizin seçtiğiniz ve çok sevdiğiniz bir şiirinizle söyleşimizi tamamlayalım.
Tekrar teşekkür ediyorum Hava Hanım. 
 
Ben de bir şiir öğrencisi olarak şiire gönül vermiş ama yeni yeni yazmaya başlamış herkese diyorum ki lütfen usta kalemleri okuyun. Neyi nasıl yazmış, hangi kelimeyi neyin yerine koyarak yazmış inceleyin. Okursam etkisinde kalırım gibi düşünceler vardır hepimizde oldu ama emin olsunlar, eğer şair kumaşı varsa kendilerinde ilk başlarda etki altında kalsalar bile mutlaka özgünleşeceklerdir. Er ya da geç kendilerini bulacaklardır. Sabır, öğrenmek, yol gösterenlere ukalalık yerine saygı duyarak dinlerlerse istedikleri limana varacaklardır ama önce fırtınaları bir atlatsınlar. Şiirin bazısı vardır ki iki dizedir ve bir çırpıda gelir ve onu bir çırpıda yazarsınız ve o iki dize belki de unutulmayacak dizelerden olur. Lakin bir toplantıda çıkıp "şimdi buraya gelirken yazdım" demesinler lütfen bunu demesinler. Şiir dem ister tıpkı çay gibi.
 
Sevgili Sündüs Arslan Akça, ben de sanata, şiire kattığınız emekleriniz için size teşekkür ediyorum. Söyleşimizi okuyacak olan herkese de bu vesile ile selamlarımı ulaştırmak isterim. Şiire gelince… Ve Sustu Kuşlar adlı şiirimi paylaşalım. Sevgiyle kalın.
 
HAVA KÖSEOĞLU
…Ve Sustu Kuşlar
 
İkindinin gölgesi düştü
mahrem bakışlarıma
ne gök şahit oldu 
ne yer kalktı ayağa
kapalıydı evrenin gözleri
ömre sığmayacak kadar ölüyüm
ölümün aklının alamayacağı kadar diri…
 
Vurgun hicranlarımın kapısı açık
toz içinde kalan annemin sesi
duvarlarda asılı hâlâ
başıboş düşlerime sarıldıkça
toprak öpsündü alnımı
dirhemle ödesin sevaplarım günahlarımı
ne çıkardı söndürse aras, cehennem nârını
melekler mutlu olmaz mıydı
insanlar gülerken
 
…hayat
bir damla su kaçağı serinliğinde 
çarptı yüzüme…
denizin çalıp kaçtığı kum taneleri 
doldurdu gözlerimi
acıttım büsbütün iki büklüm yüreğimi
sıktıkça dişlerimi inci doğurdu bakışlarım
sustu içimde kuşlar
 
…Kuşlar ki
yarışırken poyrazla
Rahvan yürüdü bulutlar
koştu yağmurlar
alabildiğine…
göz uçuğu vakit,
esrik saat tıkırtıları ile öpüşürken
mahcup geceye hüzün gizlendi
Gülüşün ah! Diyordu çerçevelerden

 
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir