Güvenilmez Şair, Tehlikeli Şiir

İLHAMİ ATMACA

İLHAMİ ATMACA
Güvenilmez Şair, Tehlikeli Şiir
 
“Ger derse Fuzuli ki “güzellerde vefâ var” 
Aldanma ki şâir sözü elbette yalandır” diyor Fuzuli.
Kelam-ı Kadimde:
ŞUARA 224 – Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.  ŞUARA 225-226 – Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?
Şuara suresinin 224-225-226. Ayetlerinde de şairlerin şaşkınlığı ve yapmadıkları fakat söyledikleri sözlere (Yalanlara) sapıkların uyduğu söylenir.

Fuzuli’nin “Aldanma ki şair sözü elbette yalandır” mısrasını, bir önceki mısra “Ger derse Fuzuli ki güzellerde vefâ var”mısrasından bağımsız olarak alan ve “Kelâm-ı Kadim’in Şuara suresindeki ayetlere dayandırarak, şairin yalancılığı ve şaşkınlığına kanıt olarak kullanır kimileri ve şairin şeytanla işbirliğini de iddia edecek düzeye vardırırlar işi çoğu zaman.

Ben elbette, Kelâm-ı Kadim’de kastedilen; şaşkın, sapık ve yalancılıkla itham edilen şairlerin Cahiliye Kureyş şairleri olduğundan başka anlam çıkarmadığım gibi, kimi şairlerin yalan söylemeyeceğini iddia edecek kadar da safdil değilim elbette. Şair de bir insandır ve öteki insanların yalan söyleme ihtimali kadar mümkünse, onun yalan söyleme ihtimali o kadar mümkündür. Sorun şair şiirini yalana alet eder mi? (kurban eder mi diye de sorulabilir) Yahut yalan söyleyen şiir şiir, yalan söyleyen bir sanat, sanat,  yalan söyleyen bir sanatçı sanatkar sayılır mı? Sanatta etik genel bir sorun. Bu yazı şairin güvenilmezliği ve şiirin tehlikesi üzerine bir sorgulama kabul edilmeli.

‘Fikir mumunu yakıp belagat kandilini parlattı mı senin taş başını taşlara vururum.’ Diyen Şeyh Sadi’nin muteber lisanına kulak vermek şair sözünün; niçin, nasıl ve ne kadar tehlikeli olabileceğine dair ipuçları verir  bize.

İlham mı? Şeytan’ın Suflesi mi?

Şairi güvenilmez kılan şey, onu özel kılandır aynı zamanda. Şairin şeytanla ilişkisinden, şair sözünün yalan olduğundan dem vuranların haklılığı olsa olsa şairin ilhamla ilişkisiyle ilintilidir. Eee şeytan’ın da en büyük numarasının “fısıldayan” yani sufle (souffle)  veren olması şair-ilham irtibatında bir karışıklığın mümkün olabilirliğini düşündürebilir insana.

Tek yönlü bir akış olarak da tanımlayacağımız ilham’ın kaynağının sadece şeytan olduğunu kim iddia edebilir. İlham hisle algılanır ve zihne doğar. Bir başka ifadeyle kalbe doğar. İlhamla doğan şeyin karakterini  kavramak da zor olmasa gerek. Ortalama bir zeka bile sanatçının kalbinin kulağına kimin fısıldadığını kolayca anlayabilir. Bunun için şairin sözüne bir bakış yeterlidir. Sanırım, şairler hakkında üretilmiş bu tevatürlerin sürdüğü ve kabul gördüğü zihinlere daha fazlası gerekiyor. Öyleyse fazlasını konuşalım.

İlhamla ilişkisinden dolayı sadece şairi itham etmek büyük bir haksızlık. Genel olarak bütün sanatçıların ilhamla ilişkisi inkar edilemez bir realitedir. Tek yönlü bir akış olan ilhamdan Şeytanın şaire sufle yaptığı kastediliyorsa, büyük sufleci Şeytanın, şeytani suflesine sadece şairin değil, bütün sanatçıların da düştüğünü kabul etmek gerekir. Bu anlam da öteki bütün sanatçılar da şairle eşit düzeyde itham altında olmalıdır. O halde bütün sanatçılar güvenilmezdir ve Sanatları da tehlikelidir.

Sanat ve ilham ilişkisi kimsenin inkar edemeyeceği bir ilişkiyse öteki sanatçılar ve sanatları; müzisyenler, ressamlar ve heykeltraşlar hakkında ne düşünmeliyiz.

İlham ruhsal ve tek yönlü bir akıştır demiştim. Bu akış saf haliyle yansımaz esere. Şairin bilgisi, erdemi, fıtratı ve çevre ilişkilerinin bir sentezi olarak yansır eserine. Ortaya çıkan eserin salt bir ilham ürünü olduğunu da kim iddia edebilir. Fuzuli’nin “Şair sözü yalandır” fikrine itibar edenler üstadın “Şiir ilim işidir” fikri karşısında ne söyleyebilir.

Şeytan’ın insanları ayartmak üzerine varılmış kadim konsensus Şeytan’ın “Sufle” yapmaktan başka bir imkan ve yönteminin olmadığı yönündedir. Şeytanın suflesi zihni vesveseye düşürür. Vesvesenin (Şüphe) de fikr edebilen zihinlerde yaşam alanı bulması güçtür. Fikredenlerin hakikate ulaşma ihtimalleri, fikretmeyenlere göre daha mümkün.

Şeytanın suflesini bir tür ruhsal iletişim olarak kabul edersek, sadece sanatçılar değil bütün insanlar aynı ithamla yüz yüzedir ve bu yargı bizi bütün insanların güvenilmez ve dolayısıyla insanların bütün edimlerinin tehlikeli olduğu realitesine götürür.

Durum gittikçe çetrefilleşiyor.

Öteki insanlar da konuya dahil, konumuz şairin güvenilmezliği ve tehlikeli şiiri. Şeytanın şaire musallat oluşu, şeytanın bile şairin sanatına bir itibar etmesinden başka neyi açıklayabilir ki?

Sorun, insanların şairin sesine kulak vermek yerine şeytanın suflesine kulak vermesinden kaynaklanıyor olmasın sakın? Bu da mümkün elbette.

İnsanların, kendilerine söylenen hakikatin yalan olduğu fikrine kapıldığı her devirde vakidir çünkü. Yine de biz onları masum kabul edelim. Güvenilmez olan şair, tehlikeli olan şiirdi değil mi?

Ne demişti Şeyh Sadi: “‘Fikir mumunu yakıp belagat kandilini parlattım mı senin taş başını taşlara vururum.’

Fikir mumunu yakıp, belâgat kandilini parlatarak, başları taşlara vurma gücüne sahip olan şair, bir de hakikati söylerse varın siz düşünün neticeyi.

Hakikate teslim olmuş bir şairden başka kim bozabilir ki; şeytanın, zorbaların, zalimlerin ve tiranların oyununu.

Şaka bir yana, bütün bu aforizmaların gerçekliği, tutarlılığı değil bizi ilgilendiren.

Şiir kelimeler ile bedenlenir. İnsanların en güçlü iletişim yöntemi lisandır. Şiir bir sanat olmaklığının yanında güçlü bir ifade ve iletişim lisanıdır ve malzemesi kelimelerdir. Öteki sanatlarda insanlara aktarılan mesajın malzemesi kelimeler yani dil ile değil, sezgi ve algı ile mümkün olmaktadır. Daha somut bir ifade ile Resimin dili renkler, formlar ve kompozisyon, müziğin ritim, melodi ve notalar, Heykel’in malzemesi kil, alçı, mermer, taştır ve bu sanatlarla  iletilen mesaj görsel ve sezgisel bir hissedişle akar ve aktarılır.

Ayrıca, şimdiye kadar “Ressamlar yalancıdır” yahut “Müzisyenler Yalancıdır ve güvenilmezdir” ithamıyla karşılaşmadım. Onlar daha çok “Taklitçilik ve hırsızlıkla suçlanırlar”

Şiir kimi korkutur?

Her şey bir yana, şairi adam olmaz ve güvenilir kılmaz olan şey’in şeytanla ilişkisi değil; şairin, heyecan verici, güçlü ve kışkırtıcı lisanının tesiriyle ilişkilidir. Buna biz rahatlıkla şiirin gücü diyebiliriz. Şiiri özellikle tehlikeli kılan şey “Şiir anlaşılmaz” sanısının aksine; şiirin kolayca anlaşılan, kavranılan akışkan ve karışkan gücünden gelir. Bu insanların normal dünyasına sinsice bir sızıştan çok bütün görkemiyle dalışla ilişkilidir. Şairin delişmen dili ürkütüyor ve korkutuyordur olsa olsa birilerini. Ve niçin bu itham sadece şairler özelindedir.

Burada sorulacak en güzel soru, “Kimi korkutuyordur?”

Şairi güvenilmezlikle, yalancılıkla; şiiri tehlikeli olmakla itham edenler,  şiirle uğraşı boş bir uğraş olarak da görürler ve bu “boş” uğraşı bir yandan da “tehlikeli” bulurlar (!!??) manidar bir durum.

İşkillensek haksız sayılmayız.

Şair niçin güvenilmez, şiir niçin tehlikelidir?

Şairi güvenilmez kılan, şairin bir insan olarak güvenilmez kişiliğinden kaynaklanmaz. Sokağımız, yaşadığımız kent, ülke ve hatta bütün yeryüzü güvenilmez insanlarla doludur ve kimse bu kadar güvenilmez insanı hayatı tehdit eden bireyler olarak ifşa ederek, bizi temkinli durmaya davet etmez. Şairi güvenilmez, şiiri tehlikeli bulanların bir kaygısı olmalı. Şair ve şiire yönelik açılmış bu cephe, şairin insanı hızlı tesir altına alan, büyüleyen ve ruha nüfuz eden dilinin değiştirme, dönüştürme ve hatta başkalaştırma gücüyle ilişkilidir.

İnsanlara masal anlatmayan, insanların dünyasına doğrudan ve kışkırtıcı bir yöntemle dalan ve değiştirme gücü olan şairden ve sanatından korkulmasıdır düpe düz.

Mazlumların, masumların, aşkın ve asla pes etmeyenlerin yanındadır ve onların lisanıdır şiir

Statükonun erkini sarsan, düzenini tehdit eden bu yegane güç şiirdir.

Statüko her zaman şair ve onun sivri sızan dili karşısında acizdir. Bu anlaşılır bir şeydir. Şiir dili dolayısıyla insan belleğinde kolayca kalır ve kolayca iletilir öteki insanlara.

Şiir sosyal katmanlar da kolayca akar. Cıva gibidir. Şiirin gümrah akışını durdurmak kimsenin harcı değildir. Öteki sanatların ihtiyaç duyduğu ve sahip olduğu argümanlardan uzaktır. Kullandığı materyal sadece söz ve kelimelerdir. Söz zihinde öteki sanatsal ürünlerin malzemelerinden daha çok yankılanır. Resim, heykel ve roman malzemelerinin özelliği gibi durağandır.

Mesajın taşınması için söz gelişi resmin kendi iç düzleminde birbirinden farklı dinamiklere sahip unsurların armonisine ihtiyaç duyar. Renk, form ve kompozisyon ve ışık plastik özellik taşır ve sonuçta maddi bir düzlemde anlam bulur. Aynı şey hem heykel hem de roman için de geçerlidir. Ve bu eserlerin kaderi,  bir zenginin ihtişamlı malikânesinin yüksek duvarları, alarmlı kapıları ardında insanlığın hizmetinden uzaklaştırılarak hapsedilmektir.

Müzik için durum bir miktar farklı da olsa, mutlaka bir enstrümanın gerekliliği yeterli bir gerekliliktir. Şiirin ele avuca sığmayan bu özelliği, bağımsızlığı ve satın alınmazlığıyla statükonun yanında değil, statüko karşıtlarının yanındadır. Mazlumların, masumların, aşkın ve asla pes etmeyenlerin yanındadır ve onların lisanıdır şiir.

Söylenilenler, şiirin niçin özel, şairin niçin güvenilmez oluşunda kilitlenirken, bizi şiir karşısında temkinli ve uyanık kalmaya da bir çağrıdır. Şairin sancısı da tam olarak bu noktadır.

Şiiri kategorize etmek, bir şablona oturtmak ona bir biçim ve form biçmek güçtür. Bütün çabalar beyhude çabalar olarak kalacaktır.

Niçin şiir okunmalıyız?

Şair sanatını yaparken, şurada bir mecaz kullanayım, şurada bir aliterasyon patlatayım, şurada da bir cinas-ı mürekkep, şurada da bir cinas-ı muharref yakışır diye düşünmez.

Her türlü iğretilemeden uzak durur şair.

Şairin tek bir sancısı vardır. Bu sancı aslında şairin dileğidir.

Şiirinin tam hedeften vurması. Bu hedef çoğu zaman sadece bir kişiyi hedefler. Öteki insanlar vaziyetten durum çıkarırlar daha çok bu da şikayet edilecek bir şey olmasa gerek. Çünkü şiir; insanı, varlığını sürdürdüğü bütün sınıfsal ve ruhsal katmanlarda birer birer ve birey olarak yakalayabilen ve onların kalbine de dokunabilen bir güçtür. Şiirin bu gücü, şiirin hayat için niçin gerekliliğini ve niçin şiir okumalıyız’ın önemini de açıklar bize.

Ayrıca, hiç bir sanat kendiliğinden şiirin olduğu kadar bir misyon da üstlenmez.

Kendini kolaylıkla çoğaltamayan öteki sanatların, sanatsal niteliğini tartışmıyorsak da, böyle bir misyonu üstlenme güçleri yoktur. Nitelikli bir resme sahip olmak hayli bir maddi bedel ister onun çoğaltılması da benzer bir bedel ödetir çoğaltana. Aynı şey roman içinde söz konusu. Heykel için hiç bir şey söylemeye bile gerek yok. Heykel işte sonuçta. Onunla bir iletişim kurmak için onun ayağına gitmelisiniz. Dik başlı, statik ve paylaşım ve akışkanlık konusunda fazlasıyla nazlı ve kasıntı bir sanat. Umarım heykeltraşlar alınmaz bu sözlere. Sanatlarını bir inkar değil nihayetinde sözlerim ve hakikat bu.

Şiir hesap sorar

Öte yandan şiir, kimi zaman uysal, kimi zaman dik başlı ve hoyrat ama nazlı ve asla kasıntılı değil, akışkandır.

Şiir başkaldırır

Şiir kafa tutar.

Şiir ısrarcıdır.

Şiir acımasız fakat bir o kadar adaletlidir.

Şiir korkmaz, geri çekilmez, coşkundur.

Şiir bütün bunları yaparken gücünden bir şey eksilmez ve noksanlaşmaz.

Şiir akışkan, bütünleştirici bir yapıştırıcıdır.

Ve şiir hesap sorar.

Ve böylesi bir sanat ve ustası birileri tarafından elbette güvenilmez ve elbette tehlikeli bulunacaktır.

Ve öyle düşünmekte haksız da sayılmazlar.

Çünkü onlar için sahiden şairler güvenilmez, Şiir gerçekten tehlikelidir.

 

Bir Yorum

  1. Müştehir Karakaya

    Güzel bir yazı, okunası, istifade edilesi… İlhami Atmaca'ya sonsuz teşekkürler, kalemine ve yüreğine sağlık…

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir