Derinleştikçe Karardı Gözlerimiz

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA Derinleştikçe Karardı Gözlerimiz

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Derinleştikçe Karardı Gözlerimiz
 
Gözlerimiz suskunluğunu bozmuştu, çok uzun zamandır bu denli geveze olmamışlardı. Sevinç ile hüzün şaşkın şaşkın dolaşıyordu yüzümüzde. Duygular ruhumuzda çatışma yaşıyordu.
 
Bazen delişmen kahkahalar bazen göz yaşları ile yanaklarımıza dokunuyorlardı.
Yaşamak böyle bir şeydi işte, onulmadık yerimizden vuruyordu sürekli. Ve yine umudu tükettiğimiz yerde ellerimizden tutmuştu.
 
İlk karşılaşma anı, ‘’Bir yanımız bahar bahçe bir yanımız yaprak döker.’’ sarıldım boynuna sıkıca. Sanki ne kadar çok sarılsam bütün yaşadıklarına ortak olacaktım. Ne kadar çok sarılsam geçmişi silikleştirecektim…
 
Uzun zamandır ilk defa tebessüm eden yüzüne şahit oluyordum. İlk defa gülebiliyordu. Geçecekti, saracaktık yaralarımızı.
 
Oturduk masamıza, mütebessim çehreler duygularını dile getiriyorlardı. Gerçekten herkesin bu habere sevinci yüzlerinden okunuyordu. Geçmiş olsunlar ve ardından hayırlı olsunlar…
 
 Semaver çayımız da hazırdı, yaralarımızı kanatan türkülerimiz de…
 
 Bir yandan dertleşiyoruz, bir yandan da acıtan türkülerle yüreğimiz kabarıyor.
 
Sonra dalıp gitti gözleri türkülerin acıtan hikâyeleri içinde. Epey sessizliğini korudu, sessizleştikçe daha da derinleşiyordu.
 
Sonra kaldırdı başını ve gözlerime baktı. O benim gözlerimde kendi acısını ben de onun gözlerinde kendimi görüyordum. Aynada kendimize bakar gibiydik.
 
Birbirimizde kendimizi görmek nasıl dağlamıştı ruhumuzu.
 
Ellerimiz, ne çok ihtiyaç duymuştu yaramıza dokunan bir ele. Ne çok üşümüş, hüzün duvarları arasında yüreğimiz…
 
Uzandım ellerine tuttum sıkıca, gözler artık tahammülün sınırlarını yıkmıştı. Yanaklarımızdan süzülüyordu ağrımız. Ve anlıyorduk birbirimizi, anlıyorduk kapalı kapılar arkasında yaşanılan hüzünleri, anlıyorduk gönül kırgınlıklarını, anlıyorduk çocuksu iç çekişlerini…
 
Anlamaz olaydık…  Ya da tam anlaşılır olaydık herkesçe.
 
Yanaklarını sildi usulca, derin bir iç çektikten sonra tekrar tuttu ellerimi.
Gözlerimin içine bakarak:
‘’Biliyor musun, bu süreçte uzun uzun düşünme fırsatım oldu. Sevinebildim mi dönüşüme? Belki an kadar. Sonra titredi yüreğim, çünkü bu duruma maruz kalanları en iyi anlayan bendim. Zulmün duvarlarını uzun zamandır tırmalayan bendim. Üzerime sıçratılan çamurdan sıyrılamayan da ben. Kapılar yüzüne çarpılan da. Buz gibi bakışların hedefinde olan da bendim.
 
Ruhsal bunalımlar yaşayan ben, kalbinin ağrısı bedene vuran ben ve bu sebeplerle yavrularına annelik yapamayan ben, başını yastıklara gömüp hıçkıran da bendim.
 
Ve en iyi ben anlardım ruhuma tırnaklarını geçiren zulmü, en iyi ben anlardım haklı tarafından vurulan yürekleri, en iyi ben anlardım yargısız infaz edilenleri…
 
Nasıl sevineyim şimdi söyler misin, uzun zamandır sevinci lügatinden silen onca yürek varken…’’
 
Sustu sonra gözleri kararmış bulutlar gibiydi. Çok farklı değildim ben de. Ellerini daha bir sıktım. Sanki sıktıkça ağrısına daha bir ortak olacaktım.
 
Off bu ezgilerde bu gece daha bir başka dokunuyor.
 
‘’Ben yoruldum hayat gelme üstüme…’’ diyor müzisyen kardeşimiz. Ezgiler hatırlattıkları ile kıymetleniyor. Dudaklarımız mırıldanmaya başladı gözlerimizden akana karışarak…
 
Can kardeşimin ezgisiydi bu. 45 gün boyunca hiç gökyüzünü görmeden kaldığı hastane odasında, eşinden açmasını istediği ve her bir mısrasında kendini bulduğu ezgi…
 
Her dinleyişimde ben de sanki ellerimden kayıp gidecek ve bir daha göremeyeceğim hissine bürünürüm. Dudaklarım titrer ruhum alabora olur, savrulurum güz yaprakları gibi.
 
Ben yoruldum hayat diyordu sazlar… Kelimelerimiz dilimizden çekilmişti tekrar. Suskun iki viranede sadece yağmur vardı. Dilimizde dua vardı, kalbimizde HAK vardı, güven vardı, imtihan vardı. O’nun adaleti vardı.
 
İyi ki dedik sonra,  iyi ki…
 
Başını kaldırdı, bakışları kılıçtan keskindi bu sefer;
‘’Biliyor musun, hiçbir zaman pes etmedim. Çünkü kendimden emindim. Fakat süreç uzadıkça kendimden eminim dedim ama emin olmadıklarım vardı. Bir ara inanılmaz bir hayal kırıklığına kapıldım. Sonra veren Allah, alan Allah dedim.
 
Ve kalbimi biliyor, niyetimi biliyor ve ömrün başı sonu imtihan. Sadece beni değil, onları imtihan ediyor, berikini imtihan ediyor. Varsın onlar korksun, varsın zulüm ile abad olanlar tedirgin olsun.’’
 
Haklıydı, varsın onlar korksun. Bu yerin bir de altı vardı.
 
Ellerimi uzattım yanaklarını avuçlarımın arasına alıp, hadi gülümse eminim o güzel gözlerine daha çok yakışacak. Hemen tebessüm bıraktı avuçlarıma. Düşündüğüm gibi çok yakışmıştı.
 
Yaralarını hep birlikte saracağız, belki zaman alacak ama iyileşeceksin. Tekrar gülümseyeceğiz yürek dolusu, yanaklarımızda tekrar güller açacak.
 
Evet, haklısın, ağrımız hep bir köşede kalacak. İzi mahşere kadar bizimle…
 
Ne de kısa sürmüştü tebessüm, an kadar… Uçup kayboldu birden ve yine derinleşen derinleştikçe koyulaşan gözler…
 
Mutluluk yüzümüze esip geçmişti, hüzün yüreğimizi delip geçmişti.
 
Kim kime dum duma dünyasında…
 
‘’Dostum, dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe…’’
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir